GelişimErzurumYazı

AMERİKAN PROTESTAN MİSYONERLİĞİ, TÜRK MİLLİYETÇİLERİ VE LOZAN ANTLAŞMASINA AMERİKAN’IN OLUMSUZ TAVRI

Protestant Diplomacy and the Near East (Protestan Diplomasisi ve Yakın Doğu) adlı kitabında Joseph L.Grabill , Ermeniler için “Yaygaracı Ermenicilik” yapıyorlardı diyordu ve “1920 yılı Haziran’ın da , misyonerler için ise Tanrı sanki tatile çıkmıştı ve yüzyıllık yatırımdan sonra çözülmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kıyı bölgelerinde bazı misyoner kolejleri dışında, eğitim ve evanjelizm için aşılmaz engeller kalmıştı.
Emekli Amiral Colby M.Chester ise ,” Türkler hakkındaki olumsuz görüşler Amerikan Dış Politikasına aykırıdır. Türklerin tehcir kararı tarihi salladı. Aslında Ermeniler şanslıydı. Ermeniler zenginleşemeyeceği olumsuz şartlardaki bölgelerden, Suriye’nin 1 Joseph L.Grabill, Protestant Diplomacy and the Near East: Missionary Influence on American Policy ,1810-1927, University of Minnesota Press, Minneapolis,1971,s.247. 2 A.g.e,s.265. 3 Sıtkı Yılmaz Kuşkay, “Erzurum’da Amerikan Misyonerliği ‘nin Tarihçesi ve Stapleton Ailesi”, Erzurum Gelişim Dergisi, Yıl 2, Sayı 11, s.40-51. en güzel ve verimli bölgelerine yerleştirildiler. Onlara hiçbir şekilde soykırım yapılmadı ve gittikleri yerlerde semizleşti ve zenginleştiler, demekteydi.
ÖZET
1820 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na giren ve 19 yy ve 20 yüzyılın başlarında TBMM Hükümeti kurulana kadar Osmanlı İmparatorluğu topraklarında cirit atan Amerikan ve diğer misyonerlerinin düşman faaliyetleri, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde ki Türk Milliyetçi hareketinin başarısı ile büyük bir bozguna uğradı. Tarihi bir askeri başarıya imza atarak 9 Eylül 1922’de Hristiyan Dünyası’nın şımarık çocuğu Yunanistan Ordusu’nu denize döken Türk Ordusu Sykes-Picot planını da böylece çöpe atmış oldu.
I.Dünya savaşı arifesinde, 151 misyoner, 1200 mahalli çalışan, 9 hastane, 8 kolej, 46 Orta kokul-Lise, 369 ilkokul, 137 organize yerli kilise ve toplamda 25.000 öğrenci sayısına ulaşmış olan Amerikan Protestan Bordu’nun Ön Asya macerası, 1923 Lozan Antlaşması ile başarısızlıkla sona erdi.3 Türkiye Cumhuriyeti Devleti 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu’nu çıkararak misyoner eğitim kurum ve hastanelerin büyük bir kısmını tasfiye etti, kalanları ise Milli Eğitim Bakanlığına bağladı. Böylece Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti kendi Milli Devletini kurarak ve Milli Kültür’e dayalı çağdaş milli eğitim sistemine geçmiş oldu.
İtilaf Devletleri Ankara Hükümeti’nin inanılmaz başarısı karşısında Yunanlılar ve Ermenilere artık güvenmenin doğru olmayacağını anlayarak, TBMM Hükümeti ile Mudanya’da 10 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkesi yaptı. İtilaf Devletleri, Ankara Hükümetini 28 Ekim 1922 ‘de İsviçre’nin Lozan Kentine antlaşma zemini için çağırdı . 20 Kasım 1922’de Birinci Konferans açıldı, yapılan görüşmelerin kesilmesi sonucu II.Konferans 22 Nisan 1923’te toplandı ve 24 Temmuz 1923’te anlaşma ile sonuçlanarak , bağımsız ve toprak bütünlüğü olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksal olarak 29 Ekim 1923’te kuruluşuna yol açtı.
KÜÇÜK ASYA’DA AMERİKAN MİSYONERLİĞİNİN TARİHÇESİ
19 yy. başlarında dışa açılmaya karar veren Amerikan Protestan Borduna bağlı genç misyonerlerin ana hedeflerinden biride Ön Asya (Küçük Asya) idi. 1820 yılında Amerika’nın Yeni İngiltere bölgesindeki Boston’dan yola çıkan Levi Parsons ve Pliny Fisk ABCFM’nin Yakın Doğu’ya gönderdiği ilk genç misyonerlerdi. Onlar Kutsal Topraklara Haçlı Seferi düzenlediklerini ve İsrail’i yeniden kurarak , onları Hazreti İsa’nın krallığını kabul etmeleri için çalışacaklardı. Malta üzerinden İzmir’e gelen Parsons ve Fisk Yunanistan, Mısır, Filistin ve Suriye’ye seyahat yaptılar. Parsons İskenderiye’de 1822’de hastalıktan öldü. Fisk 1825’te Beyrut’a yerleşti ve orada genç yaşta hayatını kaybetti. 1831’de ise Beyrut’tan İstanbul’a gelerek 1831’de Kudüs yerine İstanbul’a yerleştiler. Anadolu’da ilk Protestan İstasyonları sırasıyla ; İzmir(1826), İstanbul(1831), Bursa(1834),Sakız (1834) ve Trabzon(1835) da kuruldu. ABCFM Protestan Bordu Misyoner araştırmaları için 1830 yılının Şubat ayında Eli Smith ve H.G.O.Dwight’ı Küçük Asya ve İran’a gönderdi Smith ve Dwight İstanbul’a geldikten sonra Tokat yoluyla Erzurum’a ve Erzurum’dan Kars’a ve daha sonra Gümrü-Tiflis-Şuşa-Nahçıvan-Erivan-Eçmiyazin – Tebriz-Salmas yoluyla Urumiye’ye gittiler. Urumiye bölgesinde çok sayıda Nesturi ve Keldani gibi Hristiyan halklar yaşıyordu. Urumiye’den tekrar Tebriz’e dönerek, Karakilise üzerinden yeniden Erzurum’a ve buradan Karadeniz’in en önemli kenti Trabzon’a geçtiler ve Trabzon’dan yelkenli ile İstanbul’a ve buradan Malta’ya döndüler. 4 El, Smith ve H.Dwight 1828-29 Osmanlı-Rus harbinden yeni çıkan ve o sıralarda henüz Rusların Erzurum’u boşaltmadığı bir dönemde Erzurum’u misyoner istasyonu için uygun görmediler ama Urumiye ve Trabzon’u tavsiye ettiler. William Jackson 1835’te eşi ile birlikte Trabzon’a gelerek Trabzon Misyoner İstasyonu’nu kurdu. Erzurum İstasyonu’nun kurulması 1839 yılına kadar sarktı. 1830-1850’li yıllarda Ortodoks Grek ve Gregoryen Ermeni Patrikhaneleri Protestan misyonerlerin kendi cemaatlerinin mensuplarını, Protestanlığa çevrilmesi faaliyetlerine ve dini yayınların dağıtılmasına şiddetle karşı çıktılar ve hatta bu kitapları taşıyan ve toplantılara gidenleri cezalandırdılar ve aforoz ettiler. Doğu ve Güney Anadolu’da Amerikan Protestan misyoner istasyonları sırasıyla ; Ayntap(1848), Sivas(1851), Adana ve Merzifon (1852) , Diyarbakır(1853), Talas ve Maraş(1854), Harput(1855), Bitlis(1858) ve Tarsus’ta (1859) kuruldu.5 Kırım Savaşı’nda Kars’ın 28 Kasım 1855’te Rusların eline geçmesi yüzünden, Erzurum Misyonerliği 1856- 1862 yılları arasında faaliyetlerine geçici olarak son verdi.6 1859 yılından sonra Amerikan Protestan Misyonerliği İstanbul’da büyük bir güce erişmişti ve 1960 yılında Cyrus Hamlin Anderson’un misyoner okullarına ev sahibi ülke dilinde eğitim yapma fikrine karşı çıkarak misyonerlikten ayrıldı – İstanbul’da ki Amerikan Kuzey Ermeni Misyonerliğinin On bir İleri Geleni ve kendini orta ve yüksek eğitim kurumlarının kurulmasına verdi ve 1863 yılında Robert Koleji kurdu.7 Amerikan okullarının Türkiye’de yaşayan azınlıklar başta olmak üzere varlıklı Türklerinde ilgi gösterdiği kurumlar haline geldiğini görüyoruz.
OSMANLI DEVLETİ “PROTESTAN MİLLETİ” KURULMASINA İZİN VERİYOR
Babası Sultan II. Mahmud’un 1839 yılında ölümü sonucu oğlu Sultan I. Abdülmecit’in tahta çıkmasıyla birlikte, Tanzimat reformları yoğunluk kazandı ve özellikle 1840 ve 1850’li yıllarda birçok misyoner istasyonu, eğitim ve sağlık kurumu Küçük Asya’nın her tarafında kuruldu. İstanbul’da birçok yayınevi kurularak, kitap ve gazete yayınlarında büyük artış meydana geldi. Amerikan Protestan Misyonerleri Gregoryan Ermenilere yönelik faaliyetlerini artırdılar. Bu gelişmede , 1847 yılında yeni bir Protestan Cemaati (milleti) kuruldu. Bu cemaat 1850 yılında çıkarılan Padişah Fermanı ile yasallaştırıldı. 1854 yılına gelindiğinde İstanbul’da küçük bir Protestan Cemaati oluştu ve bu cemaatin Anayasası(Nizamnamesi) hazırlandı ve bu 1856’da çıkarılan Islahat Fermanı( Hatt-ı Hümayun) dan sonra yürürlüğe konuldu. Böylece Protestanlarda , Ortodoks, Gregoryan ve Katoliklerden sonra Millet statüsüne kavuştu.
Protestan Bordu kurdukları Kilise, Şapel, Erkek ve Kız Okulları, Kolejler ve Hastane ve Dispanser gibi sağlık kurumlarıyla Anadolu’da ağlarını genişlettiler. Millet statüsünü elde eden Protestanlar böyle Osmanlı Devleti’nin koruması altına girdi ve diğer cemaatlerin sahip oldukları haklardan yararlanmaya başladılar.
LOZAN’DA TARAF OLMAYAN ABD
Lozan Konferansına İsmet Paşa başkanlığında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti temsilcileri ile, Britanya İmparatorluğu, Fransa Cumhuriyeti, İtalya Krallığı , Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı temsilcileri katıldılar. Galip taraf olan Türkiye konferansta yapılan birçok ültimatom ve tehdide boyun eğmedi. Türkiye ; Boğazların statüsü ve Musul Sorunu hariç Osmanlı Devleti’nin ekonomik gelişmesine pranga olan Kapitülasyonların kaldırılmasını sağladı. TBMM Hükümeti Sovyetler Birliği ile imzaladığı Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları sonucu Doğu Sınırını güven altına aldı ve Anadolu topraklarında bağımsız bir Ermenistan Devletine izin vermedi. Doğu Cephesindeki bu başarının rüzgarıyla, TBMM Hükümeti Lozan Konferansında da İtilaf Devletlerinin doğrudan ve ABD’nin Lozan’a gönderdiği gözlemci diplomat ve misyoner temsilcileriyle dolaylı olarak baskı kurmalarına rağmen, Doğu Anadolu’yu içine alacak bir Ermenistan Devleti kurulmasına fırsat vermedi. Lozan Antlaşmasından iki hafta sonra 6 Ağustos 1823’te ABD TBMM Hükümeti ile 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşmasına benzer “Dostluk ve Ticaret “ ile “ Suçluların İadesi Antlaşması” antlaşmalarını imzaladı ve gerçekte Amerikan Hükümeti bu anlaşmaları Lozan’da ayrı olarak imzalandığı halde, gerçek Lozan Antlaşmaları imiş gibi Senato’nun onayına sundu.
Lozan’da Türk Heyeti’nin başkanı İsmet Paşa ile görüşmeleri yürüten ,Amerikan Heyeti’nin başkanı olan Büyükelçi Grew , Amerikan Dışişleri Bakanına yazdığı 6 Ağustos 1923 tarihli mektup ta şunları yazıyordu :
“ Bugün Türk Delegasyonu ile imzaladığımız dostluk ve ticaret antlaşması benim elde etmek istediğimden çok uzaktır. Bu antlaşma , Türklerden koparmak istediğimizden çok fazla ayrıcalığı bizim Türklere verdiğimizin belgesidir. Öbür ayrıcalıklar arasında biz, yurttaşlığa kabul ve istekler maddelerinde, adli deklarasyonda yaptırmak istediğimiz değişikliklerin , azınlıklar konusunda alınacak önlemlerde başarılı olamadık. Öte yandan, orijinal planı ilk defa biz Türklerin önüne koymuştuk. Fakat, onların kendi planlarını bizimkinin yerine geçivermiş bulduk ve böylece , ana fedakârlıklar, şüphesiz, sütunun karşı yanına yani bize düştü. Bizim, "en çok izinli ulus “ işlemi görme hakkını elde etmemiz , belki de başlıca ve en önemli kazancımız oldu."9 Lozan’da İtilaf Devletleri ile ABD arasındaki rekabetti İsmet Paşa çok iyi kullandı.
AMERİKA’DA LOZAN KONUSUNDA SİYASİ GELİŞMELER
ABD’nin TBMM Hükümeti ile imzaladığı özel anlaşma ülke içinde tartışmaya açıldı. Bu amaçla “ Dış Politika Cemiyeti (Foreign Policy Association) “ inde 5 Nisan 1924 tarihinde bir toplantı düzenlendi. Toplantının ana teması “ Lozan Antlaşması Onaylansın mı ? “idi. Toplantıya James G. McDonald başkanlık etti.
Konuşmacı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin Berlin Büyükelçiliğini de yapmış olan ve Senato’nun en güçlü üyelerinden James W.Gerard , Prof.Dr. Edward M.Earle, Papaz Albert W.Staub, Prof. Dr. A.D.F.Hamlin, Dr..James L.Barton, Henry W. Jessup ve diğer davetliler katıldı. Senator Gerard, 1920’de Kongreye sunulan Harbord raporuyla tavsiye edilen Anadolu ve Güney Kafkasya’yı da için alacak bir Manda teklifine şiddetle karşı çıkan komitenin başkanıydı ve bu komitenin ileri sürdüğü Amerikan Mandası’nın Türkiye’nin Turan’la birleşmesine yol açacağını iddia etmesi üzerine reddedildi. Columbia Üniversitesi Profesörlerinden Alfred Dwight Foster Hamlin ise Robert Koleji’ni 1863 yılında kuran Cyrus Hamlin’in oğluydu. Dr. James L. Barton ise İstanbul’daki Protestan Bordu’nun yetkilisi idi.
SENATOR GERARD LOZAN’IN ONAYLANMASINA ŞİDDETLE KARŞI ÇIKIYOR
Aşırı Ermeni yanlısı Senator Gerard ; Amerika’nın Yunanistan’ı ve Sovyetler Birliğini şimdiye kadar tanımadığını ve ülkelerle antlaşma imzalarken ve onaylarken çok temkinli ve yavaş davranmasının Amerikan geleneği olduğunu belirtti. Senatör Gerard daha da ileri giderek, Mustafa Kemal Paşa’nın “Caniler Hükümetini” neden bu kadar hızlı tanıyalım ? Acele etmeye gerek yok. Bekleyelim ; hükümetlerinin yaşayıp yaşamayacağını görelim ; Mustafa Kemal Paşa’nın güçsüz cani hükümetini tanımakta acele davranmayalım .11 Toplantıda söz alan Prof. Earle ise , daha makul konuşarak, Türklerin 1912-13 Balkan Harbinde çok büyük sıkıntı çektiğini, 400.000 kişinin Makedonya’dan sürüldüğünü ve 1915-16’da Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus Ordusu’nun 800.000 insanı topraklarından sürdüğünü belirterek, İsmet Paşa’nın şu an ülkede 1 milyondan fazla mültecinin varlığından bahsetti. Türkler Kapitülasyonların kaldırılması konusunda çok kararlıdırlar. Gerekirse yeniden savaşı göze alabilirler. Bu yüzden İtilaf devletleri Kapitülasyonların kaldırılması konusunda Türklere direnemediler. Amerika’da kapitülasyonların kaldırılmasından zarar görecektir. Amerika’nın ekonomik haklarının korunmasına gelince Türklerle yaptığımız bu antlaşma birçok açıdan evvelkilerden daha iyidir ve Amerikan işadamları diğer yabancılar gibi Türkiye’de çalışmaya devam edeceklerdir. Amerikan ticaret gemilerinin Boğazlardan geçiş konusuna gelince , barış ve savaş döneminde gemilerimiz antlaşmanın bir parçası olan Boğazlar rejimine göre serbestçe giriş-çıkış yapabileceklerdir. Amerikan işadamları da Antlaşmanın onaylanma sı taraftarıdırlar. Antlaşmanın karşıtları ise Amerikan-Türkiye ticaretinin çok az olduğunu öne sürmektedirler. Gerçek böyle değildir. 1900 yılında, Amerika’nın Türkiye’ye ihracatı 50.000 Dolar iken. 1913 yılında ihracat 3.500.000 Dolara yükseldi. 1920 yılında ise 42.200.000 Dolara yükseldi. Türkiye’den Amerika Birleşik Devletlerine yapılan ihracat ise ; 1913 yılındaki 22.100.000 Amerikan Dolarından 1920 yılında 39.000.000 Dolara yükseldi. 1919-1922 yılları arasında Amerikan’ın yalnız Konstantiniyye ile olan ticareti yıllık 30 Milyon Dolara yükseldi. Anti-emperyalist yapıda bir kişi olarak Chester imtiyazlarına taraftar değilim. Bu açıdan Lozan antlaşmasının ön yargılarla reddedilmesinin hiçbir anlamı yoktur.
Toplantıda söz alan Dr.James L.Barton ise Lozan Antlaşmalarının yüzyıllık birikimin yok edilmemesi açısından onaylanmasına taraftar olduğunu söyledi. Lozan’da Kapitülasyonların kaldırılmasının Amerikan Protestan Cemaati ve Amerikan tüccarları için 1830’dan geriye gitmek olduğunu ancak Türkiye’de cemaatin eğitim kurumlarının kapanmasının ve Türkiye ile önemli boyuta gelen ticaret hacminin azalmasının olumsuz olacağını, ve yalnız Amerikan Protestan Cemiyeti değil bütün yabancı okulların aynı rejime tabi olacağını söyledi. Yeni Türk Devleti’nin icraatını ve tutumunu beklemek gerektiğini belirtti.13 Amerikan Senatosunda Evangelist ve Ermeni lobilerinin etkisiyle Lozan Antlaşmaları Senato’da reddedildi. ABD Ankara Hükümetiyle ancak 1927’de diplomatik ilişkiler kurdu ve 1937 yılında Büyükelçiliğini Ankara’ya taşıdı.
TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN AYAK SESİ MİSYONERLİĞİ TEDİRGİN ETMEYE YETTI
23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresinde Kongre başkanlığına seçilerek Türk Milliyetçi Hareketi’nin lideri olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sevr’e ve Mandaya karşı çıkarak, bağımsız bir Cumhuriyet’in kurulacağını açıkladı. Bu gelişme bile Anadolu’da ki Amerikan Protestan Misyonerlerini tedirgin etmeye yetti. Erzurum’da ki Amerikan Misyoneri Robert Stapleton Erzurum Kongresi sonrasını şöyle anlatıyordu : Milliyetçi taraftarların bu toplantısında , hareket kendini hem İstanbul Hükümeti ve hem de İtilaf Devletlerine karşı olarak tanımladı. Milliyetçilerin amaçları açıkça ifade edilmişti. Her şeyden önce, onlar Anadolu’nun bir Türk Devleti olarak toprak bütünlüğünün korunmasından yanaydılar ve yabancı müdahaleye karşı meydan okudular ve herhangi bir mandayı reddettiler. Eğer Sultan yabancı müdahaleye direnmezse İstanbul’a alternatif bir hükümet kuracaklardı. Kongre Mustafa Kemal Paşa’yı başkan olarak seçti. Bu andan itibaren o büyük bir sorumluluk alarak liderliği üstlendi. Şurası açık ki, kendisini Türk Milliyetçiliğine adayan Erzurum’da artık Amerikan misyonerlerine yer kalmadı.”
Amerikan Bordu Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kısa zamanda başarısızlığa uğrayacak maceraperestler sürüsü olduğunu iddia etti. 23 Nisan 1920’de TBMM Hükümeti’nin kurulmasından sonra , Kasım 1920’de Türk Hükümeti Harput’ta ki Amerikan Koleji Müdürü Dr.Riggs’in yıkıcı faaliyetlerinden dolayı Harput’u terketmesini istedi. TBMM Hükümeti birçok yabancı okula denetçiler atadı. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nda Kapitülasyonların kaldırılması ve 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu bütün yabancı okulların Türk Kanunlarına tabi olmasını ve birçoğunun kapanmasını sağladı. Yabancı okullarda Türk Tarihi ve Türk Edebiyatı dersleri artık Türk hocalarca okutulmaya başlandı.
Böylece Amerikan Protestan Misyonerlerinin Ermeni yanlısı ve düşmanca faaliyetleri, Türk Milliyetçilerinin yeni Türk Cumhuriyetini kurması ile sona ermiş oldu.
Amerikan Protestan Misyonerliğini Bitiren Türk Milliyetçisi Kadronun Lideri: Gazi Mustafa Kemal Paşa
SONUÇ
Osmanlı topraklarına 1820 yılında Küçük Asya’ya başta Yahudiler, Grekler, Ermeniler ve Müslümanları dahi Protestan Hristiyanlığa döndürmek gibi ütopik ve hayalperest ideallerle ayak basan Amerikan Evangelist Misyonerler , alanda gerçeklerle karşılaşınca, 1850’li yıllardan sonra tamamen Gregoryan Ermenileri Protestanlığa çevirmeye yöneldiler ve özellikle Küçük Asya’da eğitim ve sağlık kurumları kurmaya ağırlık verdiler. Türk Milliyetçileri ; Sevr Antlaşmasını çöpe atarak ,1920 yılında TBMM Hükümeti’ni kurdular , 9 Eylül 1922’de Yunan güçlerini İzmir’de denize dökerek Anadolu’yu düşman güçlerinden temizlediler ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasını imzalayarak , ülkeyi prangaya alan kapitülasyonları kaldırarak toprak bütünlüğüne sahip bağımsız bir devlet kurdular. Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türk Milliyetçileri 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarak bu kutsal mücadeleyi taçlandırdılar. Lozan’da sonuçlandırılamayan Boğazlar Sorunu, Atatürk’ün akıllı politikaları sayesinde 1936 Montrö Antlaşması ile sonuçlandırıldı ve Boğazlarda Türk Hakimiyeti sağlandı. Böylece, Türk Milliyetçileri yıkıcı misyoner faaliyetlerine son vererek , milli devlet ve milli kültüre dayanan yeni bir bağımsız devlet kurmuş oldu.

Dr. Yılmaz KUŞKAY