Bilimsel hayat kişinin kabiliyetlerinin çok üstünde bir sosyal çevre konusudur. Eğer yer aldığınız çevre, kürsü veya yeni adıyla araştırma merkezi, bölüm veya anabilim dalı verimli bilim adamlarıyla doluysa ve bazı güzel özelliklere sahipse; siz bunlardan faydalanır, onlara ayak uydurmaya çalışır ve bunları temsil eder hale gelirsiniz. Bu bakımdan eğer bir kimse başarılı ise; bunu sağlayan ortam, her şeyden önce onu hazırlayan yakın çevresindedir. Bizler bu bakımdan çok şanslı idik. On sekiz kitap ve birçok makalem yayınlanmışsa, bu hocalarımın eseridir.
Metodoloji ve Sosyoloji kürsüsü başkanı Ord. Prof.Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu bol yazan, çok birikimli, araştırmaya gönül vermiş, yanındakilerin başarısıyla mutlu olan büyük bir hoca idi. Eski adıyla İçtimaiyat Enstitüsü yani adıyla Metodoloji ve Sosyoloji Araştırma Merkezi İktisat Fakültesinin kuruluşunda çekirdek rolü oynamıştı. Hocadan sonra Prof.Dr. Cavit Orhan Tütengil ve daha sonrada Prof.Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven Kürsü Başkanlığını ve Enstitü Müdürlüğünü devralmıştı. Onlardan sonrada geleneği sürdürme görevi bize düşmüştü. Aslında Fakültede geçen 45 yılıma şimdilik üç yıl daha ilave edebiliriz. Emekli olduğum 22 Ocak 2011 tarihinden itibaren İktisat Sosyolojisi Ana Bilim Dalı ve İktisat Bölüm Başkanlığı ile Senato Üyeliğinden ayrıldım.
İdari görevlerimin sona ermesine rağmen, mesleki çalışmalarımı aynı mekanda sürdürüyorum. Bir zamanlar Ord.Prof. Dr. Z. F. Fındıkoğlu, Prof.Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven ve Prof. Dr. Mehmet Eröz’ün paylaştığı tarihi odada çalışmalarıma devam ediyorum. Odamız bir ara İktisat Fakültesi’nin emekli ve kıdemli hocalarının odası yapıldığından değerli iktisatçı ilim adamı Prof.Dr.Doğan Kargül ile birlikte oldum. Mesleğimi severek seçtiğimden ve tesadüfen bu mesleğe girmediğimden öğrencilerime daima açık olan odamda sürekli bulundum.
Hocam Ord. Prof Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu
Rahmetli hocam Ord. Prof.Dr. Ziyaaettin Fahri Fındıkoğlu 1901 senesinde Erzurum’un Tortum İlçesi’nin Çamlıyamaç Köyü’nde doğmuştur. Çocukluk döneminin Doğu Anadolu ‘nun göç yıllarına rastlaması ve babasının kadılık görevi sebebiyle kendisi öğrenim döneminde sık sık yer değiştirmiştir. İlk öğrenimini Erzincan ve Hakkari’de yaptı; orta okulu Malatya ve Kayseri’de okudu: 1918’ de İstanbul Gelenbevi Lisesi’ni, 1922’de de Posta Telgraf Mektebi Alisi’ni bitirdi. Aynı yıl Darülfünun Edebiyat Fakültesi’ne girdi: bir yandan Felsefe tahsili yaparken, bir yandan da Posta Telefon Telgraf (PTT) İdaresi’nde çalıştı. Mezun olduktan sonra Erzurum, Sivas ve Ankara liselerinde Felsefe, Sosyoloji ve Edebiyat Öğretmenliği yaptı. (1925-1929)
1930’da açılan bir imtihanı kazanarak doktora yapmak üzere Fransa’ya gönderilen Fındıkoğlu, Strasbourg Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde ikinci lisans öğrenimini tamamladı; bu arada Ziya Gökalp ile ilgili doktora çalışmasını ilerletti. 1934 Yılında Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde felsefe ve ahlak doçenti olarak göreve başladı. Aynı sene, yaklaşık kırk yıl yayın hayatında kalan İş ( daha sonra İş ve Düşünce) Dergisi’ni çıkardı. Tekrar Strasbourg’a giderek Ziya Gökalp, “savie et sasociologie ( Paris 1935)” başlıklı doktora tezini tamamladı ve ardından Edebiyat Fakültesin de ki görevine geri döndü (1936). Öğrenim yıllarında en çok Mehmet İzzet’in tesirinde kaldı. M.İzzet’in tanınmayan ancak en az Ziya Gökalp kadar önemli bir bilim adamı olduğunu söylerdi. 1933 Yılında Türkiye’ye gelen Alman Profesörleriyle, özellikle de Kessler ile yakınlık kurdu ve onunla işbirliği yaptı. Fransa’daki hocalarından bilhassa Halbwachs Charles Blondel ve Pranides’in düşüncelerinden faydalandı. Edebiyat Fakültesi’nden ayrılıp aynı üniversitenin İktisat Fakültesine geçen Fındıkoğlu 1942 senesinde Sosyoloji Profesörü, 1948’de Ordinaryüs profesör oldu. Kendisi bu ünvana ise pek ısınamamıştı. 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi Dekanlığı yaptı; ayrıca İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü ile Gazetecilik Enstitüsü Müdürlüklerinde bulundu. 1972 Yılında emekli olana kadar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde kürsü başkanlığı görevini sürdürdü. 16 Kasım 1974 senesinde İstanbul’da vefat etti.
Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken ile birlikte, Türk Sosyolojisinde Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin ile başlatılabilecek bir zincirin, hocası Mehmet İzzet’ten sonra gelen halkasını oluşturur. İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde Rahmetli Fındıkoğlu’na sırasıyla Prof.Dr. Cavit Orhan Tütengil, Prof.Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven, Prof.Dr. Mehmet Eröz, Prof.Dr.Mustafa E.Erkal ve Prof.Dr. Enis Öksüz asistanlık yapmışlardır. Aslında bu isimlerin dışında yer alan birçok ünlü sosyolog, MAYIS 2023 3 hocanın yakınında yer almışlardı. Değerli ilim adamı ve hayatı araştırmayla geçen Prof. Dr.Orhan Türkdoğan ve vefalı dost Prof.Dr. Nevin Güngör bu isimlerden ikisidir
Prof.Dr. Z.F. Fındıkoğlu tevazu sahibi, diğergam, halka tepeden bakmayan, babacan, teşkilatçı, sosyal yönü ağır basan, çoğu kere “ordinaryüs” sıfatını bile kullanmayan, Türk Milleti’nin milli ve manevi değerlerinden kopmamış bir Türk Aydını ve Halk Adamıydı. Çevresindekilerin mesleki alanda gelişimlerine katkı sağlamaktan büyük bir zevk alan, çevresine yazı yazma alışkanlığı kazandıran büyük bir zirveydi. Üniversite hocalarının üniversite duvarlarını aşarak araştırma yoluyla sosyal gerçeği yakalamaları gerektiğine inanırdı. Asistanlarına verdiği tezlerle de bu çizgi dikkat çekmektedir. Nitekim, benim doktora tezimde bu çizginin ürünüdür. Bölgelerarası Dengesizlik… Bana “ oğlum sosyal realite incelenmeden, araştırılmadan, masa başında tez yazılamaz. Üniversite duvarlarını aş” derdi.
Dünya malına, paraya pula değer vermeyen ve araştırma yapmaya aşık olan Rahmetli Hocamız, ilim adamının milli endişeye sahip olmasını isterdi. İlmini ülke çıkarları doğrultusunda, milleti için kullanamayan ilim adamlarına olumlu bakmazdı. Kendisi idareciliği pek sevmezdi. Mümkün olduğu ölçüde idareci olmaktan kaçınırdı.
Araştırmaya çok önem veren bir özellik kendisinde vardı. Değişik araştırma merkezleri kurmuş, Meslek isimli Gazeteyi, İş ve Düşünce isimli Dergiyi çıkarmıştı. Mesuliyet (Ağrı), Hakimiyet (Kayseri), Varlık ( Sarıkamış), Hürsöz ( Erzurum) isimli bir çok mahalli basında yazıları çıkmıştır. Kendisi Ahmet Halil ve Kadıoğlu Ahmet Müstear isimlerini çok kullanmıştır. Asistanlığımın ilk yıllarında yazdığım ve Muallimler Birliği Dergisi olan Bilgi’de çıkan bir yazıma verdiği Müstear ismini hiçbir zaman unutamam: Mustafa Palandökenli… ( İsmin altında “Emekli Muallim” yazısı vardır. Hocamız elbet bir gün emekli olacaksın derdi.) Bu müstear isimle bir çok makale yazmıştım.
İş ve Düşünce Dergisi
Hocamız acaba çıkardığı dergiye neden İş ve Düşünce Dergisi ismini vermiştir? Asistanlığımın ilk yıllarında hep bunu çözmeye çalışmıştım. Aslında bu doğru bir hayat anlayışı idi. Düşünce olmadan, zihinde bazı şeyler şekillenmeden, tasarlanmadan uygulama ve “İşe” sıra gelmezdi. Hocamız “İş” e dönüşmeyen, fayda sağlamayan düşünceyi eksik görürdü. Meyvesiz bir ağaç gibi… Diğer taraftan, fikre ve düşünceye dayanmayan “İş” de tamamlanmamış bir resim gibi idi. Bundan dolayı konulara soyut (mücerret), somut ( müşahhas) açılardan yaklaşılmasından yana idi.
Rahmetli Hocamızın bibliyografyasını çıkarabilmek de kolay olmamıştır. 1958 Yılına kadar Hocamız Prof.Dr.Amiran Kurtkan Bilgiseven kendisiyle ilgili bir bibliyografya hazırlamıştır. 1958’ den sonraki bölümü ise; ben hazırlamaya çalıştım. Ancak, 3000 den fazla imzası olan böyle dev bir bilim adamının kaynakçasını ortaya koyabilmek de oldukça zordur. Bu bakımdan eksikliklerimin olmadığını söyleyemem.
Prof. Dr. Fındıkoğlu, siyaseti çok ciddi bir meslek olarak kabul etmesine rağmen, siyasete girmemiştir. Kendisine bu yolda teklif getiren Ord.Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’a verdiği cevap ise dikkat çekicidir: “Azizim çok fazla işim var”. Hocamız bizlere de siyaseti pek tavsiye etmemiştir.
Hocamız müessese fikri üzerinde durur, müesseseleşmenin gerekliliğini savunurdu. O’na göre, ilmi bir geleneğin teşekkül edebilmesi için müesseseleşmek esastı. Toplumun ve müesseselerin organik, kendiliğinden değişmesine taraftardı. Tepeden değiştirmeci eğilimleri sosyolojik olarak doğru bulmazdı.
Türkçenin tabii seyri içinde gelişmesinden yana olan Fındıkoğlu, Türk Dili’ni bozucu zorlamalara ısrarla karşı çıkmıştır. Yerleşmiş, sosyal kabul görmüş kelimeler O’na göre canlı tutulmalı idi. “Sel”ve “Sal” eklerine olumlu bakmazdı.
İslam Ansiklopedisi’nde “Kürt” maddesinin bir yabancı bilim adamına yazdırılmasını ise bir türlü anlayabilmiş değildi. Bunu daima hayret ve üzüntüyle karşılamıştı.
Kendisi bir Türk Milliyetçisi idi. Türk Dünyası ile ilgilenir, odası çeşitli Türk İllerinden gelen misafirleriyle dolar taşardı. Mütevaziliği ve çevresine hep katkı sunmak istemesi i nedeniyle öğrencileri ve genç 4 GELİŞİM ERZURUM meslekdaşları tarafından devamlı ziyaret edilirdi. Öyle mütevazi idi ki, bir çok yerde bize “bu amca ne iş yapıyor?” diye sorulurdu. Aristokrat bir bilim adamı değildi. O’na göre, halktan kaçarak ve halka tepeden bakarak sosyolog ve bilim adamı olunamazdı. Kendisi ziyaretçilerine Türkiye Harsi Araştırmalar Derneği’nin, 1968 yılında bizzat kurduğu Sakarya Sosyal Araştırma Merkezi’nin yayınlarını, broşürlerini hediye olarak verirdi. Kendisindeki bu alışkanlığı öğrencileri olarak bizlerde sürdürmeye çalıştık. Öğrenciyi teşvik ve kurum bilincinin ve mensubiyet şuurunun gelişmesinde ve başarı elde edilmesinde bu hediyeler önemli rol oynamıştı
Cemiyet, Fert ve Tarihi Metod
Fındıkoğlu, cemiyet ve ferdi bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak görmüş, cemiyetin ferde veya ferdin cemiyete tercih edilmemesi gerektiğine inanmıştır. Bundan dolayı tek tek yaşayan fertlerin anlaşarak bir cemiyet teşkil ettiklerini ileri süren Rousseau’ya ait mukavele teorisini kabul etmez. Çünkü fert kendi tabiriyle içtimai (sosyal) bir varlıktır ve içtimai hayatın gereğini yerine getirir. Günümüzde ferdi toplumdan soyutlayan, onu kutsallaştıran, toplumla mutlaka çatışması gereken bir unsur olarak ele alan liberal akımlara karşı Fındıkoğlu hala yol göstericidir.
Fındıkoğlu, tarihi metottan hareket ederdi. Nitekim, bugün bu boyutu ihmal ederek mesela Türkiye-AB ilişkilerini değerlendiremeyiz. 1940 Yılında İktisat Fakültesi tarafından yayınlanan Tanzimat 1 isimli kitap bugüne ışık tutmaktadır ve o dönemin zirve isimlerinin makalelerini ihtiva etmektedir. Rahmetli Hocamızın bugün bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan çok disiplinli yaklaşımları çok önceden benimsediği ve çevresini uyardığı, meslek asabiyetinden uzak olduğu bilinmektedir. Herkesin herkese verecekleri vardır. Tabii alacakları da…
Günümüzde küreselleşme hareketiyle estirilmeye çalışılan milletlerin kalabalıklaştırılması, coğrafyaların vatansızlaştırılması, milli devletlere karşı savaş açılması, kültürel çoğulculuk adı altında toplumların yatay farklılaştırılması, etnik ve kimlik tartışma ve çatışmalarının sınıf çatışmalarının yerini aldığı, ülkemizin adeta açık artırmaya çıkarılmak istendiği, İkinci Tanzimat döneminde ortaya çıkan iç ve dış dayatma ve telkinlere, yönlendirilmelere karşı Fındıkoğlu’ndan alınacak önemli dersler vardır.
Ziya Gökalp gibi Fındıkoğlu da milliyetçilik ve milli şuurun uyanmasını, milletlerarası barış ve adaletin en önemli şartı olarak görmüş, kültür milliyetçiliğinin önemi üzerinde durmuştur. Milliyetçilik ve beynelmilelcilik arasındaki ilişki ele alınırken Ziya Gökalp gibi Fındıkoğlu’da milli şuurdan mahrum milletler arasında gerçek anlamda bir dayanışma kurulamayacağını ifade etmektedir. O’na göre, milli kültür farklılıkları ile birlikte bir beynelmilellik terbiyesine de ihtiyaç vardır. Prof.Dr. Fındıkoğlu eserlerinde aile sosyolojisi ve ahlak konuları üzerinde de durmuştur. Ayrıca folklor konusuna ayrı bir önem vermiş ve yayınlar yapmıştır.
İktisat ve Sosyoloji
İktisat Sosyolojisine ağırlık verdiği yayınlarında Fındıkoğlu, Batıdaki sosyal tabakalaşma ve sınıf gerçeğinin Doğu’da ve Türkiye’de farklı bir içtimai vetireye ( sosyal sürece) sahip olduğuna işaret eder. Sosyalizm tarihine açıklı getirdiği makale kitaplarında Marx öncesi Marx’ın ütopik dediği sosyalistleri ve Marx’ın felsefi, sosyolojik ve iktisadi görüşlerini ele alır. Marx’ın Batı’ya has tarihi yürüyüş olan diyalektiğini komünist toplumla sona erdirmesini haklı olarak tenkit eder ve bunu sosyal gerçeği sona erdirme gayreti olarak görür. Oysa tarih devam eder. Sosyalist iddia ve teorinin ne ölçüde pratiğe uymadığını ortaya koyar. Sınıf mücadelesi tezini ve Marksist metodolojinin değiştirmeyi tek faktöre (maddi- iktisadi) dayandıran görüşünü eleştirir. Sosyal ve ekonomik meseleye iyileştirici bir çözüm getirmemeyi prensip olarak kabul eden, determine sebep-sonuç ilişkilerinin işleyeceğini varsayan ve değişmeyi mutlak bir ihtilal teorisi ile sonuçlandıran, istismarı yok edici ve iyileştirici müdahaleyi kabul etmeyen anlayışa karşı sosyal siyasetçi, reformcu ve kooperatifçi bir tavır koyar. Marx’ın bütün zaman ve mekanlara dönük genellemelerini bir çeşit “historizm” veya “previzyon “ olarak değerlendirir. Marx’ın alt yapı-üst yapı ve alt yapının mutlaka üst yapıyı şekillendireceği şeklindeki ütopyasını bilimsel olarak tenkit eder. Ancak Marx’ın Batı Avrupa tarihini belirli bir noktaya kadar doğru yorumladığını ve sosyal realiteyi de ortaya koyduğuna da işaret eder. Fındıkoğlu’nun Marx ve Marx’dan MAYIS 2023 5 ilham alan çevre ve düşünürlerin ne ölçüde yanıldıklarına dair yönelttiği tenkitler, 1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılması , üst yapı olarak benimsenen milli, manevi ve ahlaki değerlerin Doğu Blokunda ve bizzat Rusya’da ön plana çıkmasıyla daha da haklılık kazanmaktadır.
Dönem dönem Türk Yurdu Dergisi’nin yazarları arasında yer alan, 36 yıl çıkardığı bilhassa yakın tarihe ışık tutan İş ve Düşünce isimli dergiyi adeta tek başına yazıları ile dolduran, çok yönlü olan, asistanı olmakla gurur duyduğum, Erzurum’un Tortum Kazasının Çamlıyamaç Köyü’nden çıkan, eserleriyle, şahsiyetiyle Türk Dünyasına ve Türklüğe mal olan bu büyük insanı saygı ve rahmetle anıyorum. Allah rahmet eylesin.
Fındıkoğlu Hocamız, 10.000 civarındaki kitabını Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağışlamıştı. Adının verildiği kütüphane ile de ismi yaşatılmaktadır. 12 Şubat 2000 tarihinde Erzurum’da Z.F.Fındıkoğlu anma toplantısına katıldığımda girişte resminin de yer aldığı kütüphaneyi bir kere daha ziyaret etmiştim. Benim başkanlığımdaki toplantının açılış konuşmasını yapmıştım. Toplantıya hocamız Prof. Dr.Orhan Türkdoğan, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Nevin Güngör Ergan, Atatürk Üniversitesi fen-Edebiyat Fakültesi’nden Yrd.Doç.Dr. Dilaver Düzgün katılmışlardı. Yapılan bu toplantıda Z.F.Fındıkoğlu bir çok yönüyle ele alınmıştı.
Geçen 43 yıllık mesleki hayatımızda birçok düşündürücü ve üzücü örneklerle de karşılaştık. Üzüntümüz daha çok ülkemiz içindi. Öyle durumlarla karşılaştık ki “ bu hocalar bu öğrenciler de mi İstanbul Üniversiteli ?” demek zorunda kaldığımızı hatırlarım. Ülke sorunları karşısında duyarsız ve tarafsız birer yabancı gibi Türkiye’ye bakan, hep ülkelerini suçlayan bazı örnekler insanı zaman zaman ümitsizliğe sürüklemiştir. En çok üzüldüğüm nokta; mesleğinin gereklerini yerine getirmeyi ve hakkını vermeyi unvan aldıktan sonra unutan, unvanını dışarda pazarlayan, eğitim ve öğretimden kendini soyutlayan, her kalıba girebilecek kadar esnek, farklı yerlerde farklı konuşabilen bazı unvanlı meslektaşlarımıza şahit olmaktı. Büyük ümitlerle, bir dönem 1960’lı yıllarda modaya uygun olarak asistan giren, ancak daha sonra fikir ve ideallerinde çeşitli sebeplerle tanınmaz hale gelen, varlıkları ve yoklukları fark edilmeyen insanlar gerçekten ülkemiz için büyük bir kayıptır. Daha da önemlisi bunların yerine başkaları bu mesleğe girmiş olsa idi; belki de daha başarılı olabilir ve görevlerini hakkıyla yerine getirebilirlerdi. Mesleği atlama taşı yapanlar, bazıları içinde engel teşkil etmişlerdir.
Rahmetli bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın “Adamlar” isimli şiirinden aşağıdaki iki kıta bugün için çok anlam ifade ediyor.
Adamlar bilirim: sönük
Adamlar bilirim: çürük
Adamlar bilirim: rozetleri,
Yüreklerinden büyük.
***
Adamlar bilirim: anlamamış
Anlamayacak ne olduğunu
Adamlar bilirim: dolduramamış
Dolduramayacak koltuğunu.
Eğer bu satırları yazıp sizlerle buluşabiliyorsam bunun en önemli sebebi, bizlere yazma alışkanlığı kazandıran ve ülke sorunlarıyla ilgi kurduran, Türk’ün değerlerine bağlı Ord.Prof.Dr.Z.F.Fındıkoğlu’nun asistanı olabilmek şerefine erebilmemdir. Hocaların hocası bu mütevazi, hatta unvanlarını bile kullanmaktan kaçınan, babacan, halk adamı, sahasına yakın, uzak bir çok konuda attığı imza sayısı 3000’i geçen dev ilim adamından kabiliyetimiz ölçüsünde kapabildiğimiz kadar bir şeyler öğrenmeye çalıştık. Benliğimizde var olan vatan sevgisini, milli olabilmeyi, konulara milli bakabilmeyi ve bunu sistemleştirmeyi, peşin hükümlerden uzaklaşmayı ve araştırma zevkini kendisinden öğrendik. O’na göre ilim adamı, ilim ahlakına ve milli endişeye sahip olmalıydı. Sadece bilgi depolamanın bir yük olacağına inanırdı. Üniversite duvarlarının aşılması gerektiğinden bahsederdi. Herkesi araştırmaya sevk ederdi. Araştırma merkezleri kurar, halka ve sosyal gerçeğe kendi ifadesiyle – sosyal realiteye eğilmeyi gerekli görürdü.
Kurulmuş olan araştırma merkezlerinden Sakarya Sosyal Araştırma Merkezi benim asistanlık dönemimin ilk yıllarına rastlayanlardandı. Bu merkez 21 saha çalışması süreli yayın yapmış ve bunlar ayrıca İ.Ü.İktisat Fakültesi’nin yayınladığı Sosyoloji Konferansları kitaplarında yayınlanmıştır. Bazıları çeşitli kuruluşlardan ödül de kazanmışlardır. Bunlardan birisi de Prof.Dr.Amiran Kurtkan’ın “Adapazarı’nın Sanayileşmesi” kitabıdır.
Düşünceden İş’e…
İş ve Düşünce Dergisi yakın tarihin resmigeçididir. Aslında rahmetli Fındıkoğlu Hoca’da hocası Ziya Gökalp’ten öğrendikleri arasında; halktaki cevherin, kaynağın, aydınlar tarafından işlenerek zenginleştirilmesi gerektiği düşüncesi vardı. Fındıkoğlu’na kadar gelen gelenekte “İş ve Düşünce “ birbirlerini tamamlamaktadır. İşe yani tatbikata, eyleme dönüşmeyen düşünce eksiktir. Onun için daha önce dediğim gibi devamlı konuları soyut ve somut ilişkisini kurarak ele almamız gerektiğini öğütlerdi. Bilim hayatındaki çalışmaların bir amacı, pratik bir değeri olmalıydı. Bunlar sadece akademik bir tatmin aracı olamazlardı. Etrafına ışık saçmayan, sosyal ilişkileri zayıf, halka ve topluma kapalı olarak yaşayan, tepeden bakan benlik duygusunu aşarak diğergam olmayan bir aydın veya ilim adamı gerçek bir aydın ve ilim adamı sayılamazdı. Hele sosyolog halk adamı olmalıydı. Üniversiteler projeler geliştirebilmeli ve sorunları tespit ederek çözümler getirebilmeli idiler.
Bütün bunları kendisinden öğrenme ve mümkün olduğu kadar uygulamaya çalışmak gayreti içerisinde olduk. Yazma alışkanlığını gerek bana, gerek Prof.Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven’e , gerek Prof. Dr.Mehmet Eröz’e kazandıran kendisidir. O’nun asistanı olmasaydım bırakın kitabı; makalesi bile yeterli olmayan ünvanlılardan biriside ben olurdum. İlim adamının siyasette ve idari görevlerde yıpranabileceğini hatta harcanabileceğini bize öğreten de kendisidir. Rahmetli Ord. Prof.Dr. Z.F.Fındıkoğlu’nu ve Allah’ın rahmetine kavuşmuş diğer hocalarımızı, meslektaşlarımızı bu vesileyle rahmet ve saygıyla anıyorum. Ne iyi ki varmışlar…
Ord.Prof.Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu İstanbul Üniversitesi’nde diğer rahmetli sosyologlarımızla birlikte 3 Kasım 2022 tarihinde seçkin ve kalabalık bir dinleyici önünde rahmet ve saygı ile anılmıştır. Fındıkoğlu Hocamızı, kendisiyle ilgili güzel ve anlamlı bir eser veren Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü emekli öğretim üyelerinden Prof.Dr. Nevin Güngör ele aldılar. Biz de ufak katkılarda bulunmaya çalıştık. Bu vesileyle anma toplantılarını düzenleyen Rektörümüz Sayın Prof.Dr. Mahmut Ak’a, İktisat Fakültesi Dekanı Sayın Prof.Dr. Sayım Yorgun’a ve Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Veysel Bozkurt’a sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Erzurum bu büyük değer ve örnek ilim adamı ile daima iftihar etmiştir. Genç nesillere bu zirve ismin tanıtılması çok isabetli olabilir.
Not: Bu yazı Prof.Dr. Mustafa E. Erkal’ın “Anılar ve Değerlendirmeler, Fakültede 45 Yıl” isimli kitabından alınmıştır (Derin Yayınları, İstanbul 2014).