GelişimErzurumYazı

ERZURUMLU ÜLKÜCÜLER

Bakın, aradan kırk yıla yakın zaman geçti. Onca Erzurumlu Ülkücü tanıdım. Kavga ettiğim de oldu kandaşça dostluk ettiğim de. Küstüğüm de oldu, hep bir arada olduğum da. Ama öylesine değerler vardı ki, öylesine kendisini yetiştirmiş, öğretmek, anlatmak, yararlı olmak için çırpınan ağabeylerimiz vardı ki, yaşamımda onların değerinde değer çok az çıktı karşıma, desem, bana inanın.
Yani, Erzurum'un Ülkücüsü, gerçek Ülkücüsü, sağlam Ülkücüydü. Şimdileri bilmem. Ben kendi çağımdan söz ediyorum. Burada ad yazıp da kimseye üstünlük yükleyecek değilim. Onlar beni bilirler, ben onları bilirim. Bu yeter.
İşin bir diğer yanı var. Müthiş bir Ülkücü yetiştirme sistemi vardı Erzurum'da.
Kale gibi mekanlar, asla unutulmayacak yerler vardı. Küçücük bir çay ocağında, felsefe yapılır, tarih anlatılır, siyaset yeniden yorumlanırdı. Kendi kendimiz tenkit yeteneğimiz vardı. Yanlışlarımızı tartışmaya açardık. Tabu yoktu neredeyse. Hâlâ oralarda kendiliğinden doğan ulu sözler çınlar kulaklarımda. Nasıl olurdu, nerden üretilirdi bilmem.
Şairler, ozanlar vardı.
Ressamlar, yazarlar vardı.
Yalnızca konuşanlar, yalnızca anlatanlar vardı.
Gülünenler, dalga geçilenler vardı.
Palavracılar vardı. Hepsinin değeri kendinceydi. Saygınlık, saygınlarındı. Gevşeklik gevşeklerin hakkı olarak hemen verilirdi. Ama itilmezdi, yalnız bırakılmazdı. Yok sayılmazdı.
Erzurum'da her kişiye kendince değer verilirdi.
Yürekler açıktı. Sofralar açıktı.
Karnım aç, dediğinde, mutlaka bir doyuran çıkardı.
Yatacak yerim, yok dediğinde mutlaka bir yatak açılırdı.
En yoksul kahvehaneye git. Cebinde paran yok. Çay içmek istiyorsun. Söyle çay ocağına, asla ikiltmez, çayını önüne koyarlardı. hatta bitince hemen ikincisi gelirdi.
Ya Hu Erzurum'da, zor götürüldüğüm ev iftarlarının sayısını unuttum. Utanır, sıkılır, kaçmaya çalışırdım. Ne mümkün...
Lokantada yemek yerken, diyelim ki karşına bir Erzurumlu oturdu. Sen bir tek çorba ile kalkacaksın. Karşıdaki talısını söylemiş. İster istemez baktın. Nasıl olursa anlar, kardaşıma da bir tatlı getir, der ve parasını verir.
Hele Ülkücüyse, senin de Ülkücü olduğunu bilirse, yemek paranı vermeden bırakmaz. Geçmişten gelen bir töre...
Bilmiyorum ki hâlâ yaşar mı bu töre?
Hadi daha büyüklerini anlatalım:
Memlekette, onca yerde, onca olay olurken, kaçakların, idam, müebbet almış kişilerin, gizlendikleri, en güvenli yerlerden biri neresiydi?
Erzurum!
Erzurum Ülkücüleri, bakın yabancılar bu işe pek el atamazlar, Erzurumlular, kaç tane idamlığı sakladılar, korudular, kaçırdılar? Bunu bilen var mı? Ben çoğunu biliyorum. Peki, Erzurum'a kaçak gelip, ispiyon edilen, ihbar edilen, yakalanan var mı?
Yok! Ben hiç duymadım.
Nice yerde, nice Ülkücü kaçak, ihbar edildi. Erzurum'da bir tane ihbar yoktur. Teslim edilmiş bir tek Ülkücü kaçak yoktur. Saklanabildiğince saklanır. Sıkıntı olduğu düşünüldüğünde hemen başka yere aktarılır
Bunun nedeni, sağlamlıktır. Bunun nedeni, inanmaktır, güveni asla istismar etmemektir. Erliktir, delikanlılıktır.
Erzurum'a bir kaçak geldi de bir eve götürüldü, ben, bir tek ev sahibinin kabul etmediğini, korkup polisi aradığını duymadım.

Bu büyük bir onurdur ve bu onur Erzurumlu ülkücülerindir. Erzurum teşkilatının gücüdür, kudretidir. İlk başlangıcın gücüdür. Ülkücü törenin etkisidir.

Ya bilgelik!

Bana inanın, elbette bizim çağdan söz ediyorum, Erzurum Hemşin pastanesi, hem o çağın hem de bütün Ülkücü çağların, gelmiş geçmiş en büyük medreselerinden biriydi. Üniversitenin kendisiydi.
Oradan kimler gelmiş, kimler geçmiş, kimler yetişmiştir.
Bunu kuran tin de Erzurum'dur, Erzurumludur.
Eğer, şansınız var da o çağda yetişmiş ulu kişilerden birine, bir Erzurumlu Ülkücü kocamışa denk gelirseniz, yapışın yakasına. Konuşturun. Anlattırın. Öncelikle yalnızca doğruları dinlersiniz. hataları ve yanlışları bile açık açık söylerler. Sonra da o çağa dek duymadığınız yepyeni bilgilerle şaşırırsınız. Unutmazlar da unutturmazlar da...

Emeği geçene saygıda kusur etmezler de!
Hatır, Erzurumlu Ülkücünün canıdır.

Şimdi, kendi açımdan, başlangıçta gitmek istemediğim Erzurum'da kazandıklarımı sayacağım size:

Erzurum'un bana kazandırdıkları.

Okuma isteğim her zaman vardı. Erzurum, bunu çeşitlendirmemi, renklendirmemi sağladı. Ben Marks'ın Kapital'ini, Erzurumlu bir ağabeyimin "Gardaş, tenkit etmeden önce okuyup iyice öğrenmen gerek!" önerisi ile okudum. Ya da Darwin'i, Lenin'i.

Usunuzu zorlayabilir, ama bunu da duyun. O çağda, bütün sol gazete ve dergileri getirtip eksiksiz okuyanlar vardı. Sol konuşulur, tartışılırdı.

İkinci olarak, Erzurum'da öylesine mert kişiler tanıdım ki, başkaları zarar görmesin, diye susup işkencede acılar çekenler, başkasının yerine yıllarca yatıp şikayet etmeyenler, başkasının yerine kurşun yiyenler, dayak yiyenler, asla dostunu yolda bırakmayanlar...

Bilmiyorum ya, bizim çağda, İçeriye düşmüş Ülkücü'ye Erzurum kadar sahip çıkan bir başka kent var mıdır?
Üç, üleşim...
İnanılmaz bir üleşim, olanı başkasıyla üleşmek, aç olanı doyurmak, komşusu aç iken evinde tok yatamamak güdüsü vardı Erzurum'da
Derdi de üleşirsin, mutluluğu da...
Dört, vefa...
Şimdiki zamanları bilmem. Ama ne iyilik ne de merlik, yiğitlik unutulurdu Erzurum'da. İsterse çağlar geçsin... İyi, diye anılan biri hep iyi diye anılırdı. yaptıkları abartılır, destanlaştırılır, ama mutlaka adı unutulmazlara yazılırdı. Kötü hakkında da konuşulmaz, kusurlar ortaya dökülmezdi. Konuşmak isteyen de susturulurdu.

Biz, o çağda, Ülkücü hareketi ilk başlatanı da ilk taşı atanı da ilk kurşunu sıkanı da bilirdik, çünkü unutturulmazdı.

Beş, Destancılık...
Bizi de bugün etkisinde tutan yapı, bize Erzurum'un, Erzuurmluların armağanıdır. Eğer bunun nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyorsanız, Erzurum'a gidin. Küçük bir kahve köşesinde, bir kocamış Ülkücüyü yakalayın ve anlattırın. Bakın ne bilmedikleriniz var! Bakın olaylar nasıl destanlaştırılır. Bakın, unutulmaması gerekenler, nasıl unutulmaz kılınır. Öyküler dilden dike nasıl iletilir!

Başka...
Yeter bu kadar. Çok da abartıp şımartmayalım Erzurumluları.
Dilerim sürüyordur etkin Erzurum Dadaş tini.
Erzurum'dan ayrılırken de hiç üzülmemiştim. Hatta açık söyleyeyim, uzun bir zaman da özlemedim Erzurum'u.
Ama sonra...

Burnumuzda bir sızı...
Bir imza gününde, bir ağabeyimin duyurması ile koşa koşa gelen kocamışları gördüğümde, gözyaşlarımı zor tutmuştum.
Erzurum, şimdi benim için...
Dumanlı bir söyleşi, Mücahit bir yiğit, Baba'ca bir anı, Canibane birses, Alperce bir şiir...
İlla da Hınkal...
İlla da kadayıf dolması...
Erzurum...
Özletir kendini...
Erzurum Ülkücülüğü değişiktir. Örnektir.''

İsimsiz