II. Osman (Genç Osman) 16. Osmanlı padişahı ve 95. İslam halifesidir. Divan edebiyatında süvari manasına gelen “Fârisî” mahlasıyla, tahttan indirildikten sonra ise “Osman Çelebi” adıyla anılmaktadır. Babası Sultan I. Ahmed, annesi ise Çerkes prensesi olan Mahfiruz Hatice Sultan’dır.
“Saçlarının içi koyu kumral, dışı altın sarısı, zekâ ışığı ile parıl parıl gözleri ejderha kabuğu renginde, mavi üzerine lâcivert nakışlı, pek güzel çocuktu. Vücut yapısı da güzel başının içi gibi gelişmiş, serpilmiş, civelek bir pehlivan yapısında idi, on sekiz yaşında iken, bir padişah olmayıp da soyunsa ve er meydanına çıksaydı, yaşça akranlarının üstünde şehbazların sırtını yere getirebilecek bazuya ve pençeye sahipti. Belindeki kılıcı süs değildi, kabzasına el atınca kullanmasını da pek iyi bilir idi. Keman-keşlikte de pişkindi, okları hedefini bulur, bir noktaya sekiz on ok mıhlayabilirdi.”
Henüz 14 yaşındayken, 1618 yılında Osmanlı tahtına cülus eden Sultan II. Osman zamanında, Katoliklerle Protestanlar arasında yaşanan 30 Yıl Savaşlarında, Sultan I. Süleyman (Kanuni) zamanında olduğu gibi Protestanlara destek verilmişti. Yine İran’la imzalanan 26 Eylül 1618 tarihli Serav Antlaşması da bu hükümdar zamanında yapılmıştı.
Hotin Seferi ve Askerin İhaneti
Hotin Seferi II. Osman zamanındaki en önemli gelişmelerden birisidir. 17. yüzyılın başlarından itibaren Lehistan’ın Osmanlı nüfuzu altında bulunan Boğdan’a müdahalelerde bulunması ve Dniepr Kazaklarının Osmanlı sahil kentlerine saldırmalarını desteklemesi sebebiyle iki ülke arasındaki ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Sultan I. Ahmed zamanında Lehistan’la aradaki gerginliği ortadan kaldırmak amacı ile bir anlaşma yapılmış, ancak istenilen sonuç elde edilememişti. II. Osman tahta cülus ettiğinde Lehistan’la ilişkiler yine gergin durumdaydı. Osmanlı himayesindeki Tatarların Lehistan’a akınları ve Lehistan’ın Osmanlılara karşı Kazakları ve mazul Boğdan Beği Gratyani Gaspar’ı himaye etmesi iki ülke arasında savaşı kaçınılmaz kılmıştı. Özi valisi İskender Paşa’nın Turla suyu civarında Leh kuvvetlerini mağlup etmesi ve birçok Leh beyini esir alması padişahı sefer için oldukça cesaretlendirmişti. Ayrıca vezir Ali Paşa’nın telkinleri de Lehistan üzerine sefer kararı alınmasında etkili oldu.
“…birgün vezirlerini ve şeyhülislamı ve kadıaskerleri ve yeniçeri ağası Kara Mehmed Ağa’yı davet edip, istişare edip, cümlesi duyduk ve itaat ettik dediler ve kelamı tamam edip Moskov üzerine yakın Hotin isimli kalenin ele geçirilmesi için dua ettiler.”
Sefer hazırlıkları kapsamında yeniçerilerin ve tımarlı sipahilerin hazırlıklarını tamamlayarak İstanbul yakınında bulunan Davutpaşa Sahrası’nda toplanmaları istendi. Anadolu ve Rumeli’ye gönderilen fermanlarda savaş hazırlıklarının ihmal edilmemesi ve bu konuda aceleci olunması ve sefere gelmeyenlerin dirliklerinin ellerinden alınacağı ve cezalandırılacakları bildirilmiş, “…bu sefer-i hümayunumu başka sefere, bu zamanı başka zamana kıyas etmeyin…” denilerek muhatapları uyarılmıştı.
Yapılan tüm uyarılara rağmen yeniçerilerin ve sipahilerin gevşek davrandıkları, sefer zamanının yaklaşmasına rağmen askerlerin toplanma mahallinde bulunmadıkları ve seferi ciddiye almadıkları Anadolu’ya gönderilen fermanlarda şu şekilde ifade edilmektedir: “…memalik-i mahrûseme emirlerim gönderilmişken ve nevruz yaklaşmış, sefer zamanı gelmişken, henüz asker taifesinden bir ferd erişmeyip, kendi iş ve kazançları, istek ve heveslerinde oldukları için…”
Özellikle yeniçeri ocağının sefer konusunda gevşek davranmasında, padişaha karşı tavır almış olmalarının önemli bir rolü olduğu söylenebilir. Zira Sultan II. Osman askere dağıtılan bahşişleri ödemede tutumlu davrandığı gibi ulemanın da arpalıklarını kestirmişti. Sultanın maaş dağıtımına bizzat nezaret etmesi ve üç gün boyunca askeri tek tek saydırması, yeniçeri ileri gelenlerince hiç hoş karşılanmadı.
Sefer için toplanma konusunda isteksiz davranan askerin, savaş sırasında da isteksiz olduğu ve bu durumun Leh kuvvetlerini saldırıya geçmeleri için cesaretlendirdiği bilinmektedir. “…metris için asâkir-i encüm-şümâr metrisi tamam edip tayin olundular. Beş on gün metriste beklediler. Bundan sonra kenar tarafına asker gayrete gelmeyip asla hareket etmediler. Bu hali küffar müşahede edip, cenge askerini kaldırıp ve İslam askerinden dil tutup, ahvali söyletip bildiler ki İslam askeri idarecilerine yüz dönmüş, küffar ile muharebeye muratları yoktur…”
Leh ve Kazak ordusuna karşı yapılan hücumlarda Sultan II. Osman’ın tüm gayretlerine rağmen sonuç alınamadı. Hatta düşman kuvvetlerinin karşı saldırısı sırasında Osmanlı birlikleri canlarını kurtarma gayretine düşerek, savaş malzemelerini ve çadırlarını bırakarak kaçmayı tercih ettiler. Asker vefasızlık ederek, düşmana asla karşılık vermedi. Osmanlı askerinin savaş meydanından kaçmasının da etkisi ile Leh tarafından gelen barış teklifi Osmanlıların tarafından kabul edildi. Askerin isteksizliği, paşalar arasındaki rekabet ve çekememezlik, idari beceriksizlikler başarısızlığın başlıca nedenleri arasında gösterilebilir. Hotin Seferi, bir sonuç alınamamasına rağmen büyük bir zafer olarak ilan edildi.
Kul İsyanı ve Sultan II. Osman’ın Şehadeti
Şâhla kul eder mi hiç uğraş
Pişe kimdir ki başına çeke baş
Hotin Seferi’nden dönüldükten sonra gerçekleşen olaylar, o ana kadar Osmanlı tarihinde eşi benzeri görülmüş şeyler değildi. Sefer sırasında özellikle yeniçerinin savaşa yanaşmaması ve ardına bakmaksızın kaçması, Sultan II. Osman’ı yeniçeri ocağıyla hesaplaşmaya yöneltti. Yirmi adet kancabaş kayık ve beş adet yirmi oturaklı yılan dilli kayık yaptırdı. Has bahçe bostancıları arasından yüz elli nefer bostancı seçilerek Kumkapı, Galata, Balat semtlerinde bulunan meyhanelere baskınlar düzenlendi. Ele geçirilen yeniçeriler Fenerbahçe’de boğazlarına taş bağlandıktan sonra denize atılarak öldürüldüler. Kaynaklarda bu şekilde iki bin yeniçerinin öldürüldüğü şu şekilde ifade edilmektedir: “…bir kayığa binip ve bir kayığa mezbûr bostancıların bir kısmını bindirip, Kumkapı iskelesi’ne yanaşıp, meyhanelerde buldukları yeniçerileri kayığa alıp, yeniçeri olmayanlara bostancı başı haddine göre değnek vurup ve kayıklar Fenerbahçe önüne varıp ne miktar yeniçeri varsa boğup, deryaya atıp, iki gün boş koyup üçüncü gün Galata’ya varıp, bostancıbaşı dışarı çıkıp, ne kadar meyhane varsa bakılıp, yeniçeri nerede buldu ise tutup, sandala koyup, yeniçeri olmayanı bırakıp, sandalı Fenerbahçe önüne getirip, boğazlarına taş bağlayıp, deryaya atıp, beş on gün yine boş koyup, Balat semtine varıp, bu defa yeniçeri misin diye sual etmeyip, kıyafeti yeniçeri olanı sandala koyup, getirip, deryaya atıp, bu minval üzere iki bin miktarı yeniçeriyi deryaya atıp…”
Sultan II. Osman’ın yeniçerileri bu şekilde cezalandırması, yeniçeri ocağını kaldıracağı ve Anadolu, Suriye ve Mısır’da yaşayan Türklerden oluşacak yeni bir ordu kuracağı yönündeki söylentiler, padişaha karşı büyük bir isyan hareketinin fitilini ateşlemişti. Ayrıca Sultan I. Süleyman (Kanuni) döneminden itibaren padişahların cariyelerle evlenmesi yönündeki geleneğin de II. Osman tarafından terk edilmesi ve padişahın hür asıldan, özellikle Türk ailelerinden kız alınması yönündeki tercihi, sarayda büyük bir nüfuza sahip olan devşirmelerin tepkisini çekmişti. Padişahın böyle bir karar almasında özellikle Hürrem Sultan, Nurbanu Sultan ve Safiye Sultan örneklerinde olduğu gibi saraydaki kadınların devlet üzerindeki olumsuz etkileri önemli bir sebeptir. Nurbanu Sultan gibi Yahudi kökenli valide sultanlar sayesinde, Yahudilerin Osmanlı ülkesinde ve yönetimde bir güç haline geldikleri bilinmektedir. Bu dönemden itibaren Yahudi sarrafların, saray ve vükela ve bazı yüksek memurların tüketim masraflarının finansmanında büyük rol oynadıkları bilinmektedir. Bu durumun bir örneği Yahudi asıllı Kira Kadın “Esparanzo Malchi”dir. Esparanzo Malchi, Safiye Sultan’ın sarrafı ve rüşvet vasıtası olmuş, nüfuzunu gittikçe arttırmış ve birçok sarraflık entrikaları ile çeşitli politik dolaplar çevirmiştir. İstanbul Gümrüğü’nü eline geçirmiş olduğundan, paranın ayarını bozmuş ve bu sayede büyük bir servet edinmiştir.
Kadınlar saltanatı zamanında memuriyetlerin rüşvet ve iltimas yoluyla dağıtılması ve liyakatsiz kimselerin devlet kademelerinde yükselmeleri birçok soruna yol açmıştı. Sultan II. Osman bu meseleyi halletmek için Harem-i Hümayun’u tasfiye etme kararı aldı. Bunun için de biraz önce bahsettiğimiz gibi padişahların Türk kızlarıyla evlenmesini gelenek haline getirmek istiyordu. Valide Kösem Sultan’ın ocak ağaları üzerinde baskı kurarak “eğer siz Osman’ı boş korsanız, yarın ne siz kalırsınız ne biz kalırız” şeklindeki tahriki bu durumun delili olarak görülebilir.
Sultan II. Osman’ın Hacca gitmeye karar vermesi ve bunu ilan etmesi özellikle yeniçeri ocağının kaldırılacağı yönündeki söylentilerin fiiliyata geçmesi olarak yorumlanınca yeniçeri ve sipahi ocakları 19 Mayıs 1622’de Etmeydanı’na yürüyerek ayaklandılar. Kısa süre sonra ulema da yeniçerilerle birlikte hareket etmeye başladı. Ulemanın isyana dahil olmasında Sultan II. Osman’ın ilmiye sınıfına mensup olanların arpalıklarını kesmesi ve şeyhülislamın fetva vermek dışındaki yetkilerini elinden almış olması önemlidir.
Asiler sultanı bu işlere teşvik ettiği iddiasıyla Süleyman Ağa, Hoca Ömer Efendi, Dilaver Paşa, Hafız Ahmed Paşa, Defterdar Baki Paşa ve Nasuh Ağaların idam edilmelerini istediler. Ancak padişah asilerin bu taleplerini kabul etmedi. Asiler Sultan Mustafa’nın odasına vararak kendisine saltanatı müjdelediler. Orta Ca36 GELİŞİM ERZURUM mi’ye getirilen Sultan Mustafa “…Ben validemi isterim. Eğer o bana padişah ol derse olurum…” deyince valide Kösem Sultan da Orta Cami’ye getirildi. Olayları tırmandıran Kara Davut Paşa’nın valide sultana meyli aşikâr olarak bilinmekteydi.
Genç Osman’ın yanındakiler onu da Orta Cami’ye getirmişlerdi. Sükûnetini kaybeden Genç Osman caminin penceresinden dışarı bakıp askere “…kullarım ben ettimse siz etmeyin. Ben bilmezlik ettim. Siz beni affedin. Bana kıymayın…” diye yalvarırdı. Asilerin çoğunluğu Sultan Mustafa’nın cülusunu istemekle birlikte Genç Osman’ın katline razı değillerdi. Ancak valide Kösem Sultan ve yakın adamı Kara Davut Paşa, Genç Osman’ın öldürülmesinden yanaydılar. Valide sultan “…hemen bugün onun işini bitirmek lazım…” deyince zağarcıbaşı Kara Mehmed Ağa Genç Osman’ın boynuna kement attı. Genç Osman kemendi başından çıkararak pencereye varıp “…kullarım, beni öldürüyorlar. Bana aman eyleyin…” deyince sipahi taifesi Sultan Osman’ın öldürülmesine rıza göstermediler. Ancak Kara Davut Paşa’nın emriyle dört tekerlekli, üstü kapalı binek arabasına bindirilen Sultan Osman, Yedikule’ye iletilerek hemen o gece şehit edildi (20 Mayıs 1622). Genç Osman’ın cesedi ertesi gün Ayasofya Camisi’ne getirildi ve namazın ardından babası Sultan Ahmed türbesine defnedildi.
İhtilal esnasında, şimdiye kadar görülmedik bir tarzda, padişaha ağır hakaretler yapılmıştır. Osmanlı padişahları içerisinde hiçbir padişah bu derece ağır muameleye maruz kalmamış, bu kadar aşağılanmamıştır. Hiçbir padişahın onuruyla böyle oynanmamıştır. Sanki birileri, daha sonra gelecek padişahlar, Genç Osman’ın yapmak istediklerini hayata geçirmek bir yana aklından bile geçirmeye cesaret etmesin diye böylesine acımasızca davranılmasını emretmişti.
Genç Osman’a karşı yapılan yeniçeri ihtilalini, esasında Osmanlı hanedanına karşı girişilmiş önemli bir hamle olarak kabul eden kaynaklar mevcuttur. Padişahın katlinde önemli rolü bulunan ve valide Kösem Sultan’a tabi olan Kara Davut Paşa’nın saltanata kastettiği, olayların bizzat içerisinde bulunan Bostanzade Yahya Efendi tarafından ileri sürülmektedir. Yine dönemin önemli kaynaklarından Hüseyin Tugi de Kara Davut Paşa’nın Osmanlı sülalesini ortadan kaldırmak istediğini, ancak saray halkının buna engel olduğunu belirtmektedir. Oysa “hain, zalim, kezzâb” gibi lakaplarla anılan ve “padişah katili” diye şöhret bulan Kara Davut Paşa’nın olaylardan bir hafta sonra öldürülerek ortadan kaldırılması, onun ancak bir taşeron olabileceğini ve hanedanı ortadan kaldırmayı planladığı yönündeki iddiaları boşa çıkarmaktadır. Zira adı geçen kaynaklardaki bu iddialar, Kösem Sultan’ı temize çıkarmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.
Neticede han soyundan bir padişah, sırf mevcut düzenin aksayan yönlerini değiştirmek istediği için kendi çıkarlarını halkın ve memleketin çıkarlarının önünde tutan statükocuların kurbanı olmuştur. Kul, şahına kastetmiş, onu aşağılamış ve kanını dökmüştür. Böylesine bir hareket daha sonrasında devşirme kökenli menfaat odaklarını cesaretlendirmiş, yenilik yapmak isteyen padişahların ve devlet adamlarının önüne korku kaynağı olarak konulmuştur. Osmanlı Devleti, adeta memleketin zararı pahasına zenginleşmiş olan birkaç paşa ve elli altmış tefeci ve sarrafın çıkarlarını sağlamak için varlığını sürdüren bir ülke haline gelmiştir.
Kaynaklar:
Esra Kılıç, Sultan II. Osman’ın Siyasi Hayatı, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, 2011.
Feridun Emecen, “Osman II”, TDV İslam Ansiklopedisi, 33, 2007, 453-456.
Feridun Emecen, “Osmanlı Hanedanına Alternatif Arayışlar Üzerine Bazı Örnekler ve Mülahazalar”, İslam Araştırmaları Dergisi, 6, 2001, 63-76.
Hasan Yaşaroğlu, “Osmanlı’da Bir Darbe ve Tahlili: Genç Osman Örneği”, Turkish Studies, 8/7, 2013, 705-732.
Kadir Kazalak, Tufan Gündüz, “II. Osman’ın Hotin Seferi (1621)”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), 14, 2003, 129-144.
Latif Daşdemir, “Osmanlı Devleti’nde Banker-Sarraf Faaliyetleri Yahut Bir Gerileme Sebebi Olarak Bankacılıktaki Gecikme”, Osmanlılar, 3, 465-478.
Mahir Aydın, “Osmanlı Dünyasında Yahudi Kira Kadınlar”, Belleten, 65/243, 2001, 623-635.
Mücteba İlgürel, “Kösem Sultan”, TDV İslam Ansiklopedisi, 26, 2002, 273-275.
Nezihi Aykut, “Davud Paşa, Kara”, TDV İslam Ansiklopedisi, 9, 1994, 36-37.
Resimli Osmanlı Tarihi, Fransız Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Koleksiyonu Turc 140 nolu el yazması nüsha 21a-28b varakları.
Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Padişahları, Ana Yayıncılık, 1960.
Süleyman Lokmacı. “Fransız Milli Kütüphanesi’nde Bulunan On Sekizinci Yüzyıla Ait Bir El Yazması: Resimli Osmanlı Tarihi”, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5/1, 2019, 22-44.