GelişimErzurumYazı

ABD’NİN LOZAN KARŞITLIĞI VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ

Lozan Konferansına İsmet Paşa başkanlığında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti temsilcileri ile, Britanya İmparatorluğu, Fransa Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı temsilcileri katıldılar. Galip taraf olan Türkiye konferansta yapılan birçok kesin uyarı ve tehdide boyun eğmedi. Türkiye; Boğazların statüsü ve Musul Sorunu hariç Osmanlı Devleti’nin ekonomik gelişmesine pranga olan Kapitülasyonların kaldırılmasını sağladı. TBMM Hükümeti Sovyetler Birliği ile imzaladığı Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları sonucu Doğu Sınırını güven altına aldı ve Anadolu topraklarında bağımsız bir Ermenistan Devletine izin vermedi. Doğu Cephesindeki bu başarının rüzgârıyla, TBMM Hükümeti Lozan Konferansında da İtilaf Devletlerinin doğrudan ve ABD’nin Lozan’a gönderdiği gözlemci diplomat ve misyoner temsilcilerin dolaylı olarak baskı kurmalarına rağmen, Doğu Anadolu’yu içine alacak bir Ermenistan Devleti kurulmasına fırsat vermedi. Lozan Antlaşmasından iki hafta sonra 6 Ağustos 1923’te ABD TBMM Hükümeti ile 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşmasına benzer “Dostluk ve Ticaret “ ile “ Suçluların İadesi Antlaşması” antlaşmalarını imzaladı ve gerçekte Amerikan Hükümeti bu anlaşmaları Lozan’da ayrı olarak imzalandığı halde, gerçek Lozan Antlaşmaları imiş gibi Senato’nun onayına sundu.

Osmanlı Devleti ile Amerika arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulması
Osmanlı Devleti Amerika’nın ticari ilişkileri 1780’lerde “Yeni İngiltere” adlı ticari gemi kaptanları ve tüccarların İzmir’e gelmesiyle başladı. 7 Mayıs 1830 tarihli Ticaret ve Seyr-i Sefain antlaşmasına kadar politika ve diplomasi önemsiz kaldı. Amerikan Büyükelçiliği bu antlaşmayla kuruldu ve 1831 yılında ilk Maslahatgüzar olarak David Porter atandı. Daha sonra Orta Elçi olan Porter 1843 yılında ölene kadar İstanbul’da kaldı. Türk Amerikan ilişkilerinde asıl gelişme Protestan Misyonerliği Bordu ABCFM’nin faaliyetlerine paralel gelişti. 1830 Antlaşmasıyla ile birlikte Amerikalılar da aynen batılı ülkeler gibi Kapitülasyonlardan ve Amerikan uyruklu kişiler de masuniyet hakkından yararlanmaya başladı. Kapitülasyonlar Osmanlı Padişahı Sultan V.Reşat’ın 8 Eylül 1914 tarihli iradesiyle tek taraflı olarak kaldırıldı 1 Ekim 1914 tarihinde ise bütün Avrupalı ülkeler ve Amerika’ya artık ayrıcalıkların kaldırıldığı bildirildi ve bu karardan kapitülasyonlardan istifade eden ülkeler büyük tedirginlik duydular. Osmanlı Devleti her ne kadar Kapitülasyonların kaldırılmasına karar vermesine rağmen, hiçbir zaman bu kararı uygulayamadı. Amerika’nın Ermeni azınlığı konusunda yanlı tutumu, 1917 yılında ABD’nin İtilaf Devletleri yanında I.Dünya savaşına girmesi, Başkan Wilson’un Türkiye’ye manda heyetleri göndermesi ve 6 Ağustos 1923 tarihli ikinci Lozan Antlaşmasını onaylamaması yüzünden tam 13 yıl askıda kaldı ve ancak 1927 yılında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması için bir olumlu ortam oluşturuldu.

Amerika’da Lozan Antlaşması Konusunda Gelişmeler

ABD’nin TBMM Hükümeti ile imzaladığı 6 Ağustos 1923 tarihli özel anlaşma ülke içinde tartışmaya açıldı. Bu amaçla “ Dış Politika Cemiyeti’nde (Foreign Policy Association) 5 Nisan 1924 tarihinde bir toplantı düzenlendi. Toplantının ana teması “ Lozan Antlaşması Onaylansın mı ? “idi. Toplantıya James G. McDonald başkanlık etti. Konuşmacı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin Berlin Büyükelçiliğini de yapmış olan ve Senato’nun en güçlü üyelerinden James W.Gerard, Prof.Dr. Edward M.Earle, Din Adamı Dr.Albert W.Staub, Prof.Dr. A.D.F.Hamlin, Dr.James L.Barton, Henry W. Jessup ve diğer davetliler katıldı. Senator Gerard, 1920’de Kongreye sunulan Harbord raporuyla tavsiye edilen Anadolu ve Güney Kafkasya’yı da için alacak bir Manda teklifine şiddetle karşı çıkan komitenin başkanıydı ve bu komitenin ileri sürdüğü Amerikan Mandası’nın Türkiye’nin Turan’la birleşmesine yol açacağını iddia etmesi üzerine reddedildi. Columbia Üniversitesi Profesörlerinden Alfred Dwight Foster Hamlin ise Robert Koleji’ni 1863 yılında kuran Cyrus Hamlin’in oğluydu. Dr.James L.Barton ise İstanbul’daki Protestan Bordu’nun yetkilisi idi.

ABD Türk Tarafı ile Lozan’da Dostluk Antlaşması İmzaladı

Lozan’da Türk Heyeti’nin başkanı İsmet Paşa ile görüşmeleri yürüten, Amerikan Heyeti’nin başkanı olan Büyükelçi Joseph C.Grew, Amerikan Dışişleri Bakanına yazdığı 6 Ağustos 1923 tarihli mektup ta şunları yazıyordu:
“ Bugün Türk Delegasyonu ile imzaladığımız dostluk ve ticaret antlaşması benim elde etmek istediğimden çok uzaktır. Bu antlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok fazla ayrıcalığı bizim Türklere verdiğimizin belgesidir. Diğer ayrıcalıklar arasında biz, yurttaşlığa kabul ve istekler maddelerinde, adli deklarasyonda yaptırmak istediğimiz değişikliklerin, azınlıklar konusunda alınacak önlemlerde başarılı olamadık. Öte yandan, orijinal planı ilk defa biz Türklerin önüne koymuştuk. Fakat onların kendi planlarını bizimkinin yerine geçivermiş bulduk ve böylece, ana fedakârlıklar, şüphesiz, sütunun karşı yanına yani bize düştü. Bizim , “ en çok tercihli ulus “ işlemi görme hakkını elde etmemiz, belki de başlıca ve en önemli kazancımız oldu. “ Lozan’da İtilaf Devletleri olan İngiltere, Fransa ve İtalya arasındaki ihtilafları ve ABD arasındaki rekabeti İsmet Paşa çok iyi kullandı. Büyükelçi Joseph Crew, Lozan’da ki Türk heyetinin başkanı İsmet Paşa’nın müthiş bir diplomat ve devlet adamı olduğunu belirterek, övgü dolu söylemlerde bulundu.

Amerikan Bordu’nun Türkiye Sorunu Hakkında Bakış Açısı
Amerikan Bordu Genel Sekreteri Dr.James Barton tarafından hazırlanan Ekim 1923 tarihli rapora göre “Türkiye Sorunu “ şöyle açıklanıyordu : “ Son on yıl içerisinde Yakın Doğu’da modern tarihte görülmemiş olaylar meydana geldi. Büyük Harp’te beş büyük cephe Türkiye topraklarındaydı. Büyük trajediler ile karşılaştık. Misyonerler savaşın artıkları ve yetimleri korumakla uğraştı. İstanbul hariç Ermeniler ve Grekler boşaltıldı. Misyonerlik binalarımızın birçoğu Türk Ordusu tarafından kullanıldı. Ancak savaştan sonra geri iade edildi. İzmir trajedisi gibi bir olay İstanbul’da cereyan etmedi. Lozan’da bir barış antlaşması yapıldı ama bu antlaşma dünyanın beklediği bir uzlaşma olmadı. Grekler, İstanbul hariç ülkeden atıldı ve Türkler topraklarında büyük bir kontrol elde ettiler ve daha evvelki antlaşmalardaki sınırlamalar ve kapitülasyonlar kaldırıldı.
Böylece misyonerlik eğitim kurumlarında okuyan Ermeni ve Grek öğrenciler İstanbul hariç okullarımızdan ayrıldılar. Aynı şekilde misyonumuza ait kiliselerin üylerinin tamamına yakını Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu. Yine İstanbul hariç bütün kiliseler boş kaldı ve kiliselerimizin büyük çoğunluğu tahrip edildi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, özellikle Ermeni nüfus arasında Evangelik Protestanlık büyük ilerleme kaydetti. Olanlardan sonrada misyoner çalışmalarımızın devamını arzu ettiler. Misyonerler Türkiye topraklarına geldiğinde iki milyon Kürt ve Çerkez, altı milyon Türk ve her biri iki buçuk milyona yakın Ermeni ve Grek(Rum) vardı. Amerikan Bordu yüz yıl içinde muazzam bir yayın faaliyetinde bulunarak, imparatorluğu oluşturan halkların dillerinde çok büyük bir literatür meydana getirdi. Ön Asya’da bazı Alman cemiyetlerinin, Birleşik Presbiteriyanların Mersin, Adana ve Akdeniz sahilinde ve Amerikan Menonitlerinin Saimbeyli(Hacin) deki faaliyet alanları dışında ki bütün alan Amerikan Bordunun sorumluluğundaydı. Misyonerlerin faaliyetleri sonucu; İstanbul’da Robert Kolej ve Üsküdar Amerikan Kız Lisesi, Beyrut Üniversitesi, Harput’ta Fırat Koleji, Merzifon’da Anadolu Koleji, Kayseri Talas, Sivas, Van, Maraş ve Tarsus’ta Aziz Paul Enstitüsü gibi yüksek seviyede Hristiyan eğitim kurumları meydana getirildi. Şimdi elimizde çok güçlü bir misyoner, yazar, doktor, işadamı ve eğitimci kadromuz var. Eğer Türk Hükümeti’nden gerekli izinler alınabilirse, bu kadro tekrar hizmeti canlandırabilirler. Bunun için yeni istasyonlar açmaya ve yeni binalar yapmaya gerek yok.

Amerikan Bordu Türkiye’de çalışmasına ancak Amerika’da ki destekçiler ve bağışçıların desteğinin devamına bağlı olduğu açıktır. Bu amaçla Amerika’da önde gelen 150 ile 300 arasında cemaat lideri, eski misyoner ve din adamlarından oluşan büyük bir grupla toplantılar ve forumlar yapıldı. Başta Boston olmak üzere Springfeld, Providence, Hartford, New Haven, New York şehri, Cleveland, Chicago, Minneapolis’te konferanslar düzenlendi. Bu toplantılarda vardığımız sonuç ise, Bord’un Türkiye’de faaliyetinin devam etmesi şeklinde oldu.

Türk Milliyetçilerinin Ayak Sesi Misyonerleri Tedirgin Etmeye Yetti

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan Erzurum Kongresinde Kongre başkanlığına seçilerek Türk Milliyetçi Hareketi’nin lideri olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Mandaya karşı çıkarak, bağımsız bir Cumhuriyet’in kurulacağını açıkladı. Bu gelişme bile Anadolu’da ki Amerikan Protestan Misyonerlerini tedirgin etmeye yetti. Erzurum’da ki Amerikan Misyoneri Robert Stapleton Erzurum Kongresi sonrasını şöyle anlatıyordu: Milliyetçi taraftarların bu toplantısında, hareket kendini hem İstanbul Hükümeti ve hem de İtilaf Devletlerine karşı olarak tanımladı. Milliyetçilerin amaçları açıkça ifade edilmişti. Her şeyden önce, onlar Anadolu’nun bir Türk Devleti olarak toprak bütünlüğünün korunmasından yanaydılar ve yabancı müdahaleye karşı meydan okudular ve herhangi bir mandayı reddettiler. Eğer Sultan yabancı müdahaleye direnmezse İstanbul’a alternatif bir hükümet kuracaklardı. Kongre Mustafa Kemal Paşa’yı başkan olarak seçti. Bu andan itibaren o büyük bir sorumluluk alarak liderliği üstlendi. Şurası açık ki, kendisini Türk Milliyetçiliğine adayan Erzurum’da artık Amerikan misyonerlerine yer kalmadı.”
Amerikan Bordu; Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kısa zamanda başarısızlığa uğrayacak maceraperestler sürüsü olduğunu iddia etti. 23 Nisan 1920’de TBMM Hükümeti’nin kurulmasından sonra, Kasım 1920’de Türk Hükümeti Harput’ta ki Amerikan Koleji Müdürü Dr.Henry Riggs’in yıkıcı faaliyetlerinden dolayı Harput’u terketmesini istedi. TBMM Hükümeti birçok yabancı okula denetçiler atadı. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nda Kapitülasyonların kaldırılması ve 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu bütün yabancı okulların Türk Kanunlarına tabi olmasını ve birçoğunun kapanmasını sağladı. Yabancı okullarda Türk Tarihi ve Türk Edebiyatı dersleri artık Türk hocalarca okutulmaya başlandı. Böylece Amerikan Protestan Misyonerlerinin Ermeni yanlısı ve düşmanca faaliyetleri, Türk Milliyetçilerinin yeni Türk Cumhuriyetini kurması ile sona ermiş oldu.

Senatör Gerard Lozan Antlaşmasının Onaylanmasına Şiddetle Karşı Çıkıyor
Aşırı Ermeni yanlısı Senator James Gerard(1863-1951); Amerika’nın Yunanistan’ı ve Sovyetler Birliğini şimdiye kadar tanımadığını ve ülkelerle antlaşma imzalarken ve onaylarken çok temkinli ve yavaş davranmasının Amerikan geleneği olduğunu belirtti. Senatör Gerard daha da ileri giderek, Mustafa Kemal Paşa’nın “Caniler Hükümetini” neden bu kadar hızlı tanıyalım? Acele etmeye gerek yok. Bekleyelim dedi; hükümetlerinin yaşayıp yaşamayacağını görelim; Mustafa Kemal Paşa’nın güçsüz cani hükümetini tanımakta acele davranmayalım.
Toplantıda söz alan Prof.E. Earle(1894-1954) ise, daha makul konuşarak, Türklerin 1912-13 Balkan Harbinde çok büyük sıkıntı çektiğini, 400.000 kişinin Makedonya’dan sürüldüğünü ve 1915-16’da Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus Ordusu’nun 800.000 insanı topraklarından sürdüğünü belirterek, İsmet Paşa’nın şu an ülkede 1 milyondan fazla mültecinin varlığından bahsettiğini söyledi. Türkler Kapitülasyonların kaldırılması konusunda çok kararlıdırlar. Gerekirse yeniden savaşı göze alabilirler. Bu yüzden İtilaf devletleri Kapitülasyonların kaldırılması konusunda Türklere direnemediler. Amerika’da kapitülasyonların kaldırılmasından zarar görecektir. Amerika’nın ekonomik haklarının korunmasına gelince Türklerle yaptığımız bu antlaşma birçok açıdan evvelkilerden daha iyidir ve Amerikan iş adamları diğer yabancılar gibi Türkiye’de çalışmaya devam edeceklerdir. Amerikan ticaret gemilerinin Boğazlardan geçiş konusuna gelince, barış ve savaş döneminde gemilerimiz antlaşmanın bir parçası olan Boğazlar rejimine göre serbestçe giriş-çıkış yapabileceklerdir. Amerikan iş adamları da Antlaşmanın onaylanması taraftarıdırlar. Antlaşmanın karşıtları ise Amerikan-Türkiye ticaretinin çok az olduğunu öne sürmektedirler. Gerçek böyle değildir. 1900 yılında, Amerika’nın Türkiye’ye ihracatı 50.000 Dolar iken. 1913 yılında ihracat 3.500.000 Dolara yükseldi. 1920 yılında ise 42.200.000 Dolara yükseldi. Türkiye’den ABD’ye yapılan ihracat ise; 1913 yılındaki 22.100.000 Amerikan Dolarından 1920 yılında 39.000.000 Dolara yükseldi. 1919-1922 yılları arasında Amerikan’ın yalnız Konstantiniyye ile olan ticareti yıllık 30 Milyon Dolara yükseldi. Anti-emperyalist yapıda bir kişi olarak Chester imtiyazlarına taraftar değilim. Bu açıdan Lozan antlaşmasının ön yargılarla reddedilmesinin hiçbir anlamı yoktur.
Toplantıda söz alan Beyrut Amerikan Üniversitesi temsilcisi Din adamı Dr.Albert W. Staub ise,” kendisinin teknik konularda bir uzman olmadığını ancak ülkede kafaların karışık olduğunu, geçmişteki Osmanlı imparatorluğunun artık olmadığını, yeni bir Türkiye olduğunu belirttikten sonra, Türkiye’ye dört yıl önce de geldiğini söyleyerek, durumun çok farklı olduğunu ve dört yıl içinde Türkiye’de çok şeyin değiştiğini ve inanılmaz gelişmeler sağlandığını ve Türk Milliyetçilerinin bu başarıyı başka milletlerin yüz elli yılda yapamadığını çok kısa sürede başardığını ifade etti. “
Robert Kolejin kurucusu Cyrus Hamlin’in oğlu Prof.Dr. Alfred Dwight Foster Hamlin (1855-1926) ise İstanbul doğumlu olduğunu belirterek Lozan Antlaşmalarının neden onaylanmaması gerektiğini ve bunun için iki gerekçesi olduğunu belirttikten sonra, gerekçelerini şöyle açıkladı: “ İtirazlarımın birincisi, Osmanlı Devleti ile yapılan 1830 tarihli anlaşma ile Amerikan vatandaşlarına sağlanan dokunulmazlık hakkı kapitülasyonların kaldırılması ile geriye gitmiştir. Doksan yıldır kusursuz işleyen sistem ortadan kalkmış oluyor. Bundan sonra Amerikalılar ve yabancılar Türk kanunlarına tabi olacak ve dokunulmazlıkları olmayacaktır. İkinci itirazımız ise, Türkiye’de önemli bir güce ulaşan eğitim kurumlarımızın geleceğidir. Bu konuda da büyük bir belirsizlik vardır. Biz beş altı milyonluk bir ülkenin büyük bir ülkeye dikte ettirdiği antlaşmayı onaylamak yerine, daha uygun bir zamanda onların dikte ettirmediği bir antlaşma imzalamalıyız. Türklerle eşit şartlarda antlaşma yapmalıyız.”
Toplantıda söz alan Amerikan Bordu’nun Genel Sekreteri Dr.James L.Barton ise,”Lozan Antlaşmalarının yüzyıllık birikimin yok edilmemesi açısından onaylanmasına taraftar olduğunu söyledi. Lozan’da Kapitülasyonların kaldırılmasının Amerikan Protestan Cemaati ve Amerikan tüccarları için 1830’dan geriye gitmek olduğunu ancak Türkiye’de cemaatin eğitim kurumlarının kapanmasının ve Türkiye ile önemli boyuta gelen ticaret hacminin azalmasında olumsuz etki yapacağını ve yalnız Amerikan Protestan Cemiyeti değil bütün yabancı okulların aynı rejime tabi olacağını söyledi. Yeni Türk Devleti’nin icraatını ve tutumunu beklemek gerektiğini belirtti.”

Son konuşmacı ise yine Beyrut-Suriye doğumlu ve elli-üç yıl Suriye’de presbiteryan kilisesi ve okulunun başı olarak misyonerlik yapan Henry Harris Jessup’un( (1832-1910) oğlu Henry Wynans Jessup(1864-1934) idi. New York’lu meşhur bir avukat olan Jessup, bir Arap sütanneden emzirdiğini ve on dört yaşına kadar Türk İmparatorluğu topraklarında büyüdüğünü ve 1878 yılında ABD’ye döndüğünü anlattıktan sonra, Dr.Barton’un bu antlaşmanın geçici olduğunu söylediğini, eğer öyle ise bu acele neden, bunu anlamadığını belirtti. Ben Türk karakterini iyi bilirim. Gerçek Türkler safkandır ve karakterleri asırlar değişmez. Ama yöneticiler melezdir. Bu insanlarla iş yapmak zordur ve kuzu postunda kurtturlar. Lozan’da ki Türk Paşası çok gururlu ve mağrur idi. Bizim taleplerimizi dikkate almadılar. Eğer İskenderun’a 100.000 asker çıkarabilirseniz isteklerimiz için savaşabilirsiniz, eğer 250.000 asker yığacak gücünüz varsa savaşmadan görüşebilirsiniz. Lozan’da ki Amerikan temsilcileri başkan Wilson’un sınırlarını tespit ettiği Ermenistan için ne yaptı? Ermenistan ülkesi oluşturulması için dik durdu mu? Ben böyle insanlarla geçici antlaşma niye yapmak zorunda kalayım?

Amerikan Senatosu Lozan Antlaşmalarının Onaylanmasını Reddediyor
1924 yılı Ocak ayında Amerikan Başkanı Calvin Coolidge 6 Ağustos 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan Amerikan-Türk Dostluk, Ticaret ve Suçluların İadesi Antlaşmalarını Senato’ya onaylanmak üzere sundu. Antlaşma yanlıları ve muhalifler çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Senato’da kurulan Komite antlaşmanın onaylanmamasını istiyordu ve “Lozan Antlaşması ve Kemalist Türkiye “ ile “Senato Türk Antlaşmasını Onaylamamalıdır “ başlıklı iki broşür yayınladı. Broşürler “Amerika’nın Onuru Reddi Gerektirir” düşüncesini savunarak, Türk Lider Mustafa Kemal Paşa ile askeri despot olarak alay etti. Komite daha da ileri giderek, ABD’nin Hristiyanları terk ettiğini ve ve bütün haklarını despot, ahlaksız ve barbar ve uygarlık düşmanı kişilerce yönetilenlere teslim ettiğini iddia etti.
İstanbul’da ki Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol, 1924 yılı Ağustos’ta Komitenin Antlaşmanın reddedilmesi için öne sürdüğü gerekçelerde çok hatalar bulunduğunu Dışişleri Bakanlığına bildirdi. Amiral Bristol, Lozan Antlaşmasının Amerika’nın haklarını koruduğunu ve diğer bağımsız ülkelerle yapılan antlaşmalardan bir farkı olmadığını yazdı. Amerikan Ticaret Bakanı Herbert Hoover’da Başkan Calvin Coolidge’den sonra antlaşmanın onaylanmasında gecikmenin Amerikan ticari menfaatlerine zarar vereceğini açıkladı. Şubat 1925’te ise Antlaşma, deneme onayı için Senato Dış İlişkiler Komisyonuna gönderildi. 1926 yılında NewYork patriği William T.Manning’in başkanlığında yüzün üzerindeki patrik antlaşmanın reddedilmesi için bir beyanname yayınladı. Ancak teklif görüşülmek üzere Ocak 1927 tarihine kadar ertelendi. Bu ertelenme taraftar ve muhaliflere son bir şans daha verdi. Muhalifler ; “ Kemal’in Esir Pazarı ve Lozan Antlaşması” adlı bir broşür yayınladı. 1925 sonu ve 1926 yılı başlarında, Amerikan iş adamları, misyonerler ve Türkiye ile doğrudan temasları olan özel şahıslar Lozan Antlaşmasına destek amacıyla faaliyete giriştiler.1926 sonbaharında, muhaliflerin iddialarını boşa çıkarmak amacıyla birlik sağlamak amacıyla yeni bir organizasyon kuruldu. Kurulan bu yeni organizasyona , “ Türkiye ile yapılan Antlaşma’nın Onaylanması için Amerikan Kurumları ve Cemiyetleri Genel Komitesi” olarak isimlendirildi. Bu seferde, kurulan bu yeni organizasyon “ Türkiye ile Antlaşma- Niçin Onaylanmalıdır” başlıklı 164 sayfalık bir kitap yayınladı. Daha sonra bu kitap Amerika’da Türkiye lehine lobi faaliyetlerinde bulunan senatör, bilim adamı ve 220 önde gelen gazeteciye dağıtıldı. Kongre seçimlerinden sonra, Senato görüşmeleri 18 Ocak 1927 için planlandı. 17 Ocak 1927’de Senato Genel Komitesi antlaşmanın onaylanması için çağrıda bulunmasına rağmen, Senato’da yapılan oylama sonucunda lehte olan oylar 50/34 ile üçte-iki çoğunluğu sağlayamadığı için ret edilmiş sayıldı.
Antlaşmanın reddedilmesi üzerine, Amerikan Hükümeti Türkiye ile diplomatik ve ticari ilişkilerin devamı için yeni yollar aradı. Amerikan Başkanı Calvin Coolidge(1872-1933) ve Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Mark Lambert Bristol Ankara’da çeşitli temaslar yaptı. Bazı notaların teatisinden sonra, 17 Şubat 1927’de “Modus Vivendi-Geçici Anlaşma” yapıldı. Haziran 1928’e kadar geçici anlaşmalar yapıldı. Antlaşmanın Senato’da yeniden gündeme gelmesi için, destek komitesinden Rayford Alley Başkan Coolidge’ye bir mektup yazdı . Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü artırması, büyük bir hayranlık yaratan reformlar ve uluslararası düzeyde yarattığı olumlu hava sonucu 1927 yılından itibaren Lozan Antlaşma’nın onaylanması için teşebbüsler yoğunlaştı. Amerikan Başkanı Calvin Coolidge Joseph Grew’u Ankara’ya Büyükelçi atadı. Ancak, 1928 yılında Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginliğe yol açan bir olay meydana geldi. Bursa Amerikan Kız Kolejinde öğrenim gören üç Türk öğrencinin Amerikan öğretmenlerin etkisiyle hristiyanlığı seçmesi yüzünden, Türk Hükümeti okulu kapattı ve öğretmenleri yurtdışı yapma kararı aldı. Amerikan Büyükelçisi Joseph Grew’un girişimleri sonuç vermedi ve Türk Hükümeti kararında ısrar etti. Eylül 1929’da Amerikan ve Türk Hükümetleri 1923 Antlaşmasına benzer ve hemen hemen tamamen aynı olan bu antlaşmayı imzaladı. Bu yeni antlaşma 1930 yılı Nisan ayında yapılan oylamada Senato’nun onayından kolaylıkla geçti. Böylece, ABD ve Türkiye arasında devamlı ilişkiler kurulmuş oldu. 1936 yılında Türkiye Büyükelçiliğine atanan John Van A.MacMurray döneminde 1937 yılında ABD Büyükelçiliğini İstanbul’dan Ankara’ya taşınabildi ve elçiliklerin denklik işlemi ancak tamamlanabildi.

SONUÇ :

Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Türkiye’de bir İngiliz ve Fransız Mandası kurulması gündemde idi. İngiltere ve Fransa bu teklife sıcak bakmayınca, mandacılık 18 Ocak 1919’da Versay’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda Dünya siyaset sahnesine yeni çıkan ve Ermenileri destekleyen ABD Başkanı Woodrow Wilson’a(1856-1924) kaldı. Sovyetler Birliği’nin katılmadığı konferansta ABD önemli bir oyuncu olmaya hevesliydi. İngiltere ve Fransa mandacı ülke olmak yerine, ellerini çabuk tutarak İstanbul’u işgal ettiler.
Mandater ülke olarak seçilen ABD 1919 yılında Anadolu ve Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’a manda konusunda gerekli araştırma ve incelemeler yapmak üzere farklı dört heyet gönderdi. Başkan Wilson ayrıca müstakbel Ermenistan’ın sınırlarının tespiti için bir komisyon görevlendirdi. Şüphesiz ki Manda heyetlerinin en önemlisi ve kapsamlısı General Harbord başkanlığındaki heyetti. Sivas’ta Türk Milliyetçilerinin lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa ile de görüşen Gen.Harbord, 25 Eylül 1919’da Erzurum’a geldi. Erzurum’da 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa tarafından karşılanan Harbord Heyeti daha sonra Eçmiyazin, Erivan, Tiflis, Bakü ve Batum’u ziyaret etti ve daha sonra deniz yoluyla Trabzon ve İstanbul’a ve daha sonra Fransa üzerinden Amerika’ya geri döndü. Harbord Amerikan Kongresine Anadolu ve Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı kapsayacak şekilde bir manda yönetimi kurulmasını ve projenin ilk beş yıllık bütçesini hesaplayarak rapor sundu. Manda önerisi, Ermenistan’ın Bağımsızlığı için Amerikan Komitesi “adlı 73 üyeli Senatör, Temsilciler Meclisi Üyesi ve Valilerden oluşan ve Başkanlığını Senatör James Gerard’ın yaptığı ileri gelenler tarafından “Türk İmparatorluğu Amerikan Koruması Altında” tanımlanarak şiddetle karşı çıkıldı ve manda ile “Turan Hayalinin” gerçekleşmesi önünde bir engel kalmayacağını öne sürüldü. Sonuçta, manda teklifi Amerikan Kongresi tarafından büyük çoğunlukla ret edildi.
Türk Milliyetçileri Sevr Antlaşmasını çöpe atarak, 23 Nisan 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurdu. Türk Milliyetçileri 9 Eylül 1922’de Yunan güçlerini İzmir’de denize dökerek Anadolu’yu düşman güçlerinden temizlediler ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasını imzalayarak, ülkeyi prangaya alan kapitülasyonları kaldırarak toprak bütünlüğüne sahip bağımsız bir devlet kurdular. Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türk Milliyetçileri 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarak bu kutsal mücadeleyi taçlandırdı. 6 Ağustos 1923’te Lozan görüşmelerine gözlemci olarak katılan ABD ile Türk Heyeti “Amerikan-Türk Dostluk, Ticaret ve Suçluların İadesi Antlaşmalarını” imzaladı. Bu antlaşmalar 1924 yılında Senato’ya onaylanmak üzere sunuldu. Onaylanma işi benzer gerekçelerle 1927 yılına kadar ertelendi ve bazı diplomatik girişimler sonucu 1930 yılında onaylandı ve ABD ilk büyükelçisini 1927 yılında atadı ve Büyükelçiliği ancak 1937 yılında Ankara’ya taşıdı. Lozan’da sonuçlandırılamayan Boğazlar Sorunu, Atatürk’ün akıllı politikaları sayesinde 1936 Montrö Antlaşması ile sonuçlandırıldı ve Boğazlarda Türk Hâkimiyeti sağlandı.
Amerikan Protestan Bordu, I.Dünya savaşı arifesinde, 151 misyoner, 1200 mahalli çalışan, 9 hastane, 8 kolej, 46 Orta okul-Lise, 369 ilkokul, 137 organize yerli kilise ve toplamda 25.000 öğrenci sayısına ulaştı. Yabancı okulların gerçek sayısı hakkında maalesef sağlıklı bilgi yoktur. Birçok yabancı okulun ruhsatsız çalıştığı bilinmekteydi. Yabancı okul sayısının 2000 ila 6000 arasında olduğu ve bütün imparatorluktaki okul sayısının 13binin biraz üstünde olduğu düşünülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 3 Mart 1924 tarihinde 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu’nu çıkararak misyoner eğitim kurum ve hastanelerin büyük bir kısmını tasfiye etti, kalanları ise Millî Eğitim Bakanlığına bağladı. Türk Milliyetçilerinin kararlı tutumu sonucu başta Amerika olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya gibi ülkelerin Ön Asya macerası başarısızlıkla sona ermiş oldu. Böylece Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti kendi Milli Devletini kurarak ve Milli Kültür’e dayalı çağdaş milli eğitim sistemine geçmiş oldu.

1820 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na giren ve 19.yy. ve 20 yüzyılın TBMM Hükümeti kurulana kadar Osmanlı İmparatorluğu topraklarında cirit atan Amerikan ve diğer misyonerlerinin düşman faaliyetleri Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türk Milliyetçileri ile son bulmuştur.
Türk Milliyetçileri kapitülasyonlarla ülkeyi bir örümcek ağı gibi saran misyoner okullarının ve yıkıcı misyoner faaliyetlerine son vererek, milli devlet ve milli kültüre dayanan yeni bir bağımsız devlet kurdular. Ancak ABD’nin Lozan karşıtlığının devam ettiği görülmektedir. Lozan’ın yeniden tartışmaya açılması, Suriye’de Orta-Doğu’da en istikrarlı kabul edilen Esad rejiminin yıkılması sonucu BOP projesinin bir devamı olup, İsrail’in bölgede en etkili güç olması ABD tarafından hedeflenmektedir. ABD’nin başlıca amacı ise tek ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kordinatlarınının değiştirilerek bölgeyi tamamen istikrarsızlaştırmak ve Türkiye’yi ortadan kaldırmaktır. Lozan ve Montrö Antlaşmaları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kırmızı çizgileridir.



Dr. Yılmaz KUŞKAY