GelişimErzurumYazı

OSMANLI-İRAN SİYASİ İLİŞKİLERİNDE I. VE II. ERZURUM ANTLAŞMALARI

GİRİŞ : Osmanlı Devleti ile İran arasındaki 1514 savaşından sonra, 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin (Zohab) Antlaşmasıyla Türkiye-İran Sınırı çok değişiklik göstermeden bugüne kadar gelmiş, ancak Irak-İran arasındaki 1599 km’lik sınırda sık sık değişmeler olmuştur. Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki ilk antlaşma 1555 yılında Amasya’da yapılmış1 ve bu antlaşmayı Ferhat Paşa (1590), 1639 Kasr-ı Şirin, Hemedan (1727), Kerden (1746), I. Erzurum (1823) ve II. Erzurum(1847) antlaşmaları takip etmiştir.2 1801’de Gürcistan’ın Rusya’nın egemenliğine girmesinden sonra, Güney Kafkasya’da, Rusya Osmanlı Devleti ve İran’ın aleyhine genişlemeye başlamış ve İran 1813’te Rusya yenilgisi sonrası Gülistan Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmış ve İran başta Gürcistan olmak üzere Derbent, Bakü, Şirvan ve Gence üzerindeki iddialarından vazgeçmiştir.3 Rusya Kafkasya Orduları Baş Komutanı Prens Paskiyeviç’in 1826-1828 İran’a seferi sonucu, İran Rusya ile Türkmen Çay Antlaşmasını imzalamak zorunda kalarak, Aras’ın kuzeyindeki bölgeyi fiilen kaybetmiş ve bunun sonucunda Azerbaycan resmen ikiye bölünmüştür.
Rus Kumandan Paskiyeviç’in 1828- 1829 Osmanlı topraklarına seferleri sonucu, Erzurum ve Kars kaybedilmiş, ancak 14 Eylül 1829 Edirne Antlaşmasıyla Ruslar kazandıkları toprakları geri vermişlerse de, Batum hariç bütün Karadeniz limanları Rusların eline geçmiştir. Osmanlı Devleti batıda Yunanistan sorunu ile uğraşırken, doğuda Kaçar Veliaht Prensi Abbas Mirza Osmanlı topraklarına seferler düzenliyordu ve hatta 1821 de ordusuyla Beyazıt’a kadar da gelmişti ve Toprak Kale’de yapılan savaşı kazanarak, Kolera Salgını engeline takılmasa, Küçük Asya’nın kilidi konumundaki Erzurum’a yürümek istiyordu. Bu iki komşu devletin aralarındaki sorunların çözümünde, Rusya ve İngiltere artık birer oyun kurucu devlet haline geldiler ve özellikle II. Erzurum Antlaşmasında ekonomik ve emperyalist çıkarlarını dikte ettirdiler.
I ve II. Erzurum Antlaşmaları, Osmanlı Devleti ile İran Devleti arasındaki antlaşmalarda ilk defa mezhep farklılığından dolayı, İran tarafının özrünün yazılmadığı antlaşmalar olması bakımından çok önemliydi.
İRAN VELİAHT PRENSİ ABBAS MİRZA’NIN SABIRSIZLIĞI Tebriz’de yerleşik Veliaht Prens Abbas Mirza (1789-1833) ve ağabeysi Muhammed Ali Mirza Devletşah (1789-1821) Osmanlı-İran sınırına doğru sürekli akınlar düzenliyordu. Bu seferlerin çoğunda da galip gelmişlerdi. Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Tuna ve Kafkasya Cephelerinde sürekli ilerleyen Rusya, Yunanistan ve Kolera salgını ile uğraşıyordu. Sık sık sınırları ihlal eden İran’a da karşı bir sefer düzenlemeyi düşünüyordu. Abbas Mirza, İstanbul’da bulunan İngiltere Büyükelçisi Stratford Canning’e ricalarda bulunarak, Sultan’ın fikrini değiştirmesini sağladı. Erzurum Valisi Rauf Paşa ile İran delegasyonu başı Mirza Muhammed Aştiyani arasında yapılan görüşmeler sonrası 28 Temmuz 1823’te I. Erzurum Antlaşması imzalandı.
ERZURUM ANTLAŞMASI I. Erzurum Antlaşması’nda İslam Kardeşliği ön plana çıkarıldı ve yine ilk defa mezhep farklılıkları dikkate alınmadı. Daha önce İran ile yapılan antlaşmalarda, “Tarziyye-Özür” yer alıyordu. Afşar Hanedanı Şahı Nadir Şah (1688-1747) Sünni ve Şii inançlarını uzlaştırmak için çok uğraşmıştı. Bu antlaşmada Şii inancı Ehl-i Sünnet içinde sayıldı. Bu açıdan antlaşmanın ikinci maddesine göre, İranlı hacılar korunacak ve diğer ülkelerin Müslümanları gibi muamele edilecek ve onlardan İslam dışı vergiler alınmayacaktı
Bu antlaşma İran ile Osmanlı Devleti’nin yapmış olduğu antlaşmaların yenilenmesi sayılabilir. Coğrafik sınırların gözden geçirilmesi, İranlı hacılara yapılacak muamele, kaçakçıların durumu, savaş esirlerinin serbest bırakılması, sınır boylarındaki aşiretlerin durumu, Osmanlıların işgal ettiği topraklardan çekilmesi, sınırdan yapılacak ticarete uygulanacak vergi ve Osmanlı topraklarını, hayatını kaybetmiş tüccar ve İran vatandaşlarının mal varlıklarını korumak gibi konular görüşülen önemli konulardı.
Antlaşmanın birinci maddesine göre, her iki devlet birbirinin içişlerine (özellikle İran, Kürdistan ve Bağdat eyaletleri) işlerine karışmayacaklardı ve her iki tarafta ki yaylak-kışlak yapan aşiretlerin durumuyla ilgili uzlaşmışlardı. İkinci maddede ise Osmanlı ve İran devleti arasından en çok anlaşmazlığa yol açan hacılar ve ziyaretçiler korunacak ve beraberinde taşıdıkları eşyadan bir defaya mahsus değer üzerinden yüzde 4 vergi alınacaktı.
Üçüncü maddede, İran ve Osmanlı Devleti arasındaki baş ağrıtan en önemli sorunlardan biri olan, aşiretlerin durumu idi. Osmanlı Devleti, Osmanlı tarafında oturan Haydaranlı ve Sibekin aşiretlerinin sınır güvenliğini tehdit etmelerini engelleyeceğini İran’a taahhüt etmiştir. Dördüncü maddede iki devletten birine sığınan kişilere gerekli yardımın yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Beşinci madde Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan İran tüccarlarının malları altmış gün içinde sahiplerine geri verileceği kabul edilmiştir. Altıncı maddede Osmanlı Devleti topraklarında vefat eden İranlıların mallarının sahipleri gelene kadar güvenliklerinin sağlanacağı konusunda uzlaşılmıştır.
Yedinci maddede ise her iki devletten birer kişinin barış temsilcisi olarak görev yapacağı ve bu kişilere üç yılda bir değişeceği konusunda anlaşmaya varılmıştır.6 I. Erzurum Antlaşmasından bir yıl öncesi, Erzurum ve Osmanlı Devleti sınırları içerisinde ikamet eden İranlıların da, 16. Yüzyıldan beri Hristiyan yabancılara uygulanan “Düvel-i Ecnebiyye Defterleri” ne MART 2021 7 kayıt uygulaması kapsamına alındı. Bu tarihten önce İranlılar “ Ümmet” kapsamındaydı. Böylece Osmanlı- İran ilişkilerinde çağdaş bir yol izlenmeye başlandı.
II. ERZURUM ANTLAŞMASI Rusya ile İran arasında 1828 Türkmen Çay Antlaşmasından sonra, çok acıklı bir olay meydana geldi. İran Kaçar hanedanı ile Rusya’nın ilişkilerini hedef alanlar Tahran’ da ki Rus Büyükelçiliğine yaptıkları baskında, Büyükelçi Aleksandr Semyenoviç Griboyedov ve maiyeti öldürüldü. Bu olayın Rusya-İran ilişkilerine çok olumsuz etki yapacağı düşünülürken, Rusya’da ki iç meseleler yüzünden, beklenen olumsuzluğa sebep olmadı.
İran ve Rusya arasında yapılan Türkmen Çay Antlaşması ve Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan 8 Temmuz 1833 tarihli Hünkâr İskelesi Antlaşması İngiltere ve Fransa’nın protestolarına ve büyük endişelerine yol açtı. Her iki antlaşma ile Rusya’nın güneye doğru bir adım daha ileri gitmesi, özellikle İngiltere’de büyük tedirginlik doğurdu. Bu yüzden, İngiltere ve Fransa donanmalarını Çeşme Limanı’na bile gönderdiler. Bu yüzden, İngiltere, 19. yüzyılda Hindistan Ticaret Yolları üzerinde bulunan Osmanlı Devleti ve İran’ın toprak bütünlüğünden yana olmuştu. İngiltere, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır ve Suriye’ye hâkim olmasını istemiyordu. Zayıf bir Osmanlı Devleti, hem İngiltere ve hem de Rusya’nın çıkarına idi.
1833-1842 yılları arasında İran ile Osmanlı Devleti arasında yine bazı olumsuz gelişmeler oldu. İran’ın Herat şehrini işgal etmesi Osmanlı Devletini kızdırdı. 1837 yılında, Bağdat Valisi Necip Paşa İran’ın Muhammere Limanı (Hürremşehr) cezalandırarak şehri, ateşe verdi.
Sınır boylarındaki aşiretlerin devlete olan bağlılıkları ile sınırlı olan asayiş, bu bağ zayıflayınca şiddet hareketlerine dönüşüyordu. Bu durumdan endişelenen, bölgede etkin iki büyük güç Rusya ve İngiltere, İran ve Osmanlı Devleti’ni ortak bir masada bir araya getirmeye karar verdiler. Böylece Osmanlı ve İran İmparatorlukları arasında arzu ettikleri anlaşmayı sağlayabilmek için gerekli hukuki zemini oluşturdular. Her ikisi arasında yüzyıllardır var olan sınır sorunlarını bir defa da çözmek yerine, yeni sorunlar ortaya çıkardılar. Konferans için önce yer aradılar. Osmanlı Devleti Erzurum’u teklif etti. Erzurum, hem İstanbul ve hem de Tahran’a aynı mesafedeydi. Erzurum, Trabzon-Tebriz İpekyolu üzerinde önemli bir odak noktasıydı ve gümrükleme merkeziydi. Konferansa katılacak Rusya, İngiltere ve İran’ın konsoloslukları vardı. Ayrıca Erzurum’da yerleşik bir İranlı koloni vardı. İngiltere, Rusya ve İran Erzurum’u onaylayınca, konferans tarihini tespit etme ve konferansta katılımcı ülkeleri temsil edecek delegelerin seçimi kalmıştı.
Osmanlı Devleti Murahhas olarak Nuri Paşa’yı tayin etse de, Nuri (Mehmed Nuri Efendi) Paşa’nın Erzurum’a geldikten sonra aniden vefat etmesi yüzünden yerine Esseyid Mehmet Enveri Sadullah Efendi tayin edildi.11 Konferansın açılış günü olarak 15 Mayıs 1843 Pazartesi günü açıklandı. İran Heyeti Başkanı Mirza Taki zaten Erzurum’da idi.
Robert Curzon’da İngiliz Heyeti Başkanı Albay Williams’a eşlik etti. Kerbela’da meydana gelen olayların Erzurum Konferansını olumsuz etkileri, Rusya ve İngiltere’nin büyük gayretiyle önlenerek, konferansın yapılması sağlanmıştır. Toplantıların haftada bir yapılması da, konferansın uzamasını sağlayan başka bir etken olmuştur.
31 Mayıs 1847’de yapılan II. Erzurum Antlaşması dokuz maddeden oluşmaktadır. Antlaşmanın ilk maddesinin konusu iki devletin de birbirine maddi bir talepte bulunmayacağı ile ilgilidir. İran Devleti Zöhab şehrinin batı tarafını, Osmanlı Devleti de Zohab’ın doğu tarafını ve Kürend deresini İran Devleti’ne bırakacaktır.
İkinci maddede ise, İran’ın Süleymaniye şehrinden vazgeçmesi, bunun karşılığında da Osmanlı Devleti’nin Muhammere (Hürremşehr) Limanını, Hızır Adasını (Abadan) ve Kuzistan’ın güney batısında kalan bazı bölgeleri İran’a bırakacak, İran gemileri Şattülarab’ta rahatça giriş-çıkış yapabileceklerdir.
Üçüncü maddede iki devletin kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri yerlerden vazgeçmeleri ve en kısa zamanda sınırları belirlemek için mühendisler yollamaları karara bağlanmıştır.
Dördüncü maddede ise bu anlaşmanın imzalanmasına sebep olan savaşın iki devlette de yol açtığı zararların geciktirilmeden ödenmesi konusunda antlaşmaya varılmıştır.
Beşinci madde savaş sırasında taraflardan herhangi birine sığınanları konu almıştır. Osmanlı Devleti kendisine sığınan İran şehzadelerini Bursa’ya yerleştireceğine ve oradan başka bir yere gitmelerine ve İran Devleti’ne karşı gizli bir iş çevirmelerine izin vermeyeceğine dair söz vermiştir. Bunun dışındaki esirler ise karşılıklı teslim edilecektir.
Altıncı madde tüccarların vergilendirilmesi konusundadır. Bu maddede de I. Erzurum Antlaşması ölçü alınmış ve ikinci maddesi aynen kabul edilmiştir.
Yedinci madde iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda Osmanlı Devleti hacılara ve ziyaretçilere eski imtiyazlarını geri verecek ve kutsal yerleri güven içinde ziyaret etmeleri temin edilecektir. İkinci bölümde ise, Osmanlı Devleti İran Konsolosluklarını resmi olarak tanıyacak ve diğer ülke konsoloslarına tanıdığı hakları İran konsoloslarına da tanıyacaktır (Mekke ve Medine hariç). Buna karşılık İran Devleti de Osmanlı konsoloslarına diğerlerine tanıdığı hakları Osmanlı konsoloslarına da tanıyacaktır.
Sekizinci madde sınırlarda gerçekleşen hırsızlıklar ve kaçak olarak yapılan giriş çıkışlarla alakalıdır. Bazı aşiretlerin kimlikleri belli, bazılarının ise belli değildir. Kimliği belli olanların ait oldukları topraklara geçirilmesi, kimlikleri belli olmayanların ise hangi devlete tabi olacaklarını seçme hakkı elde etmesi karara bağlanmıştır.
SONUÇ I ve II. Erzurum Antlaşmaları Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılmış en önemli antlaşmalardandır. 1823 yılında yapılan I. Erzurum Antlaşmasında artık mezhep farklılığına ve daha önceki antlaşmalarda İran tarafının özür kısmı kaldırılarak, her iki tarafın Ehli Sünnet olduğu örtülü olarak kabul edilmiştir. 1847 II. Erzurum Antlaşması, iki büyük Avrupalı gücün kanatlarında, iki komşu ülkenin sınırlarının hassa bir şekilde tarif edildiği ilk antlaşmadır. II. Erzurum Antlaşması, iki komşu ülke arasında bazı sorunları çözse de, Londra ve St. Petersburg’un ekonomik ve emperyalist çıkarlarını yansıttı.13 Şattülarab’ın Osmanlı egemenliğini, İran gemilerine seyrüsefer serbestisi sağlayarak kabul edildi. II. Erzurum Antlaşmasını Osmanlı Devleti onaylamasına rağmen, bazı açıklayıcı notlar (İzahat name) koyunca, İngiltere’nin aracılığı sonucunda, İran Devleti’nin onayı ancak sorunlar çözüldükten sonra 21 Mart 1848’de gerçekleşti.
II. Erzurum Antlaşmasının müdahaleci güçleri olan İngiltere ve Rusya bu dönemde yakın işbirliğine rağmen, antlaşmanın yapılmasından 6 yıl sonra, Kırım savaşında karşı karşıya geldiler. İlginç bir rastlantı ise, Erzurum Konferansında İngiliz Delegelerinin başı olan Albay William Fenwick Williams’ın Osmanlı Ordusu ile birlikte 1855 yılında Kars’ı savunan İngiliz Ordusu’nun kumandanı olan General Williams olması idi.

Dr. Yılmaz KUŞKAY