GelişimErzurumYazı

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD VE ŞİİRİ

İranlı kadın şairler arasında Pervîn-i İtisamî’den sonra ikinci sırada yer alan Furûğ-i Ferruhzâd, 1934 yılında Tahran'da dünyaya geldi. Çocukluk ve gençlik dönemlerini orta halli bir aile ortamında geçirdi. Bir ordu görevlisi olan babası Muhammed-i Ferruhzâd, çocuklarının eğitiminde kendine özgü bir tarz izleyerek, Furûğ’un ifadesiyle onları askeri disiplinle yetiştirmeye çalışıyordu. Furûğ, ilkokulun ardından Hüsrev-i Hâver Lisesi’nin orta kısmını bitirdikten sonra Kız Sanat Mektebi’ne devam etti. Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde ressamlık eğitimi gördü. Bu sanatların et - kileri şiirlerinde de göze çarp - maktadır. On altı yaşındayken (1950) anne tarafından akrabalarından o dönemler İran’ın hiciv yazarları arasında yer alan kendisinden on beş yaş daha büyük Pervîz-i Şapûr ile ailelerinin karşı çıkmalarına rağmen evlenen Furûğ, bir süre sonra (1953) eşinin görevi nedeniyle onunla birlikte Ahvaz'a gitti. Ancak evlilik hayatı fazla uzun sürmedi ve anlaşmazlık gerekçesiyle hem eşinden ve hem de Kamyâr adlı oğlundan ayrılmak zorunda kaldı. 1
On üç-on dört yaşlarında şiir yazmaya gazel ile başlayan Furûğ, şairliğinin ilk yıllarına ait bu gazellerinin hiç - birini yayınlamadı. İlk şiirleri Hândenîhâ adlı dergide yayın - landı. Sanat hayatının kapılarını bir şair ve ressam olarak aralayan Furûğ, 1954 yılından itibaren şiir kitaplarını yayınlamaya başladı. Daha sonraları bu iki uğraşına yedinci sanat olarak adlandırılan si - nemayı da ekledi. 1958 yılın - dan itibaren film teknikleri ve sinemayla da yakından ilgilenmeye başlayan Furûğ'un hayatında yedinci sanatın da oldukça önemli yeri vardı. Dönemin ünlü sanatkârları ve yazarları arasında yer alan İbrahîm-i Gulistân ile birlik - te başta sinema olmak üzere çeşitli alanlarda çalışmalarda bulundu. “Gulistân Film”de onunla birlikte yıllarca çalıştı. 1959 yılında ilk olarak si - nema alanında araştırmalar yapmak, film teknolojisiyle yakından tanışmak ve projelerini gerçekleştirme için ortam hazırlama amacıyla İngiltere'ye gitti. 1960’ta İngiltere’den döndükten sonra sinemayla daha yakından ilgilenmeye başladı. İbrahîm-i Gulistân ile birlikte birkaç kısa metrajlı filme imza attı. Daha sonra sinema dünyasıyla ilgili çalışmalar için tekrar İngiltere’ye gitti. 1962‘de cü - zamlılar ile ilgili bir belgesel yapımı için Tebriz’de çalışmalara başladı. Bu dönemin hatırası Tebriz'de çekimlerini gerçekleştirdiği “Hâne Siyâh Est: Ev karadır” adlı filmidir. Söz konusu film, 1963 yılında Batı Almanya’da düzenlenen bir film festivalinde en iyi belgesel ödülüne layık görüldü. Aynı yıl, Keyhân gazetesi için gazete yayını konulu bir tanıtım filmi hazırladı. Furûğ’un, tiyatro alanında da birtakım çalışmaları bulunmaktadır. 2
Daha sonraki yıllarda İbra - him-i Gulistân ile birkaç film daha yapan Furûğ, 1964 yılın - da İtalya, Almanya ve Fransa'yı kapsayan bir seyahatte bulundu. Avrupa'da kaldığı sürede Almanca ve İtalyanca öğrendi. 1965 yılında Unesco Kültür Birimi tarafından Furûğ’un hayatını konu alan otuz dakikalık bir belgesel film hazırlandı. Aynı yıl İtalyan bir yönetmen Furûğ-i Ferruhzâd’ın hayatını konu alan on beş dakikalık bir film hazırladı. 3
Her büyük şairin en etkili şiiri, ölümüdür. Bu en son ve en üzücü şiirini söylemesinden sonra bir bakıma şairin diğer eserleri de olgunluk derecesine erişmiş, tam anlamını bulmuş olur. Kendi ifadesiyle yalnız bir kadın olan, kocasından ayrılmasıyla daha da yalnızlaşan, şiiri ve sinemayı sanat hayatının bir sırdaşı, bir yoldaşı olarak algılayan Furûğ-i Ferruhzâd, 1966 yılında otomobiliyle geçirdiği bir trafik kazasında 32 yaşında vefat etti. 4




Eserleri:
1. Esîr
2. Dîvâr
3. İsyân
4. Tevellud-i Dîger
5. Îmân Beyâverîm Be Âğâz Fasl-i Serd,
Furûğ’un yukarıda adı geçen eserlerindeki şiirlerinin tamamı Dîvân-i Kâmil-i Eş‘âr-i Furûğ, daha sonraları da Dîvân-i Eş‘âr-i Furûğ-i Ferruh - zâd adıyla yayınlanmıştır. Şiirleri dışında eserleri arasında birkaç tiyatro çevirisi ve film senaryosu yer almaktadır.
1. Bâ Kodâm Dest?: Hangi El İle?
Seviyorum onu...
Tohumun ışığı sevdiği gibi
Tarlanın rüzgarı sevdiği gibi
Kayığın dalgayı sevdiği gibi
Kuşun yüksekleri sevdiği gibi
Seviyorum onu...
Aşk ne ile
Ebedileştirilebilir?
Hangi öpücükle, hangi dudakla?
Ne zaman, Hangi gecede?
Yok olup giden ben gibi...
Günler gibi...
Mevsimler gibi...
Yuvalar gibi...
Evlerin damındaki karlar gibi...
O da sonunda
Gölgeler arasında toz olacaktır
Eski bir fotoğraf gibi
Yırtılıp kaybolacaktır
Hangi el ile Aşk ebedileştirilebilir?
Hangi el ile?

2. İsyân: İsyan
Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma
Söylenmemiş hikâyem var gönlümde
Ayağımdan ağır bağları çöz
Bu sevdadan dolayı perişan gönlüm
Gel ey adam, ey bencil yaratık
Gel, aç kafesin kapılarını
Bir ömür boyu beni zindana tıktıysan da
Şu bir nefes için salıver artık beni
Ben o kuşum
Çoktan beri kafasında uçma sevdası olan o kuş
Daracık göğsümde iniltiye dönüştü şarkım
Tükendi hasretle günlerim
Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma
Söylemem gerekir sırlarımı
Duyurmam gerekir bütün dünya insanlarına
Ateşli sesimin yankılarını
Meltem öpücük aldı benden binlerce
Binlerce öpücük bağışladım güneşe
Senin gardiyan olduğun o zindanda
Bir tek öpücükle sarsıldı bir gece varlığım
Gel aç kapıyı, kanat çırpayım
Şiirin aydınlık gökyüzünde
Bırakırsan beni uçmaya
Bir gül olacağım şiir bahçesinde


3. Kahr: Küskünlük
Git..., git ona doğru, umurumda değil
Sen güneşsin...o yeryüzü...ben gökyüzü
Onun üzerine doğ, çünkü ben konmuşum
Naz ile yıldızların omuzuna
Beni perdelerin arkasına çeken sen
Nasıl anlamadın sırlarımı?
Bedeninden vazgeçtim senin, çünkü dünyada
Benim isteğimin amacı bir ten değildi
Koştuysam sana doğru böyle
Aşka aşığım, senin visâline değil
Işıksız gecelerimin karanlığında
Senin hayalinden daha güzeldir aşkın hayali
Onun yanında oturduğun şu an
Sen, şarap ve ona kavuşma devleti!
Gitti geçmiş ve eskidi o efsane
Bir senin bedenin ve bir de onun yok olmayan aşkı kaldı

4. Şi‘rî Berâyi To: Senin İçin Bir Şiir
-Oğlum “Kamyâr”a Senin için söylüyorum bu şiiri
Susamış bir yaz gün aşımında
Uğursuz başlamış bu yolun ortalarında
Bu sonu olmayan üzüntünün eski mezarında
Burada, suskundur bütün yıldızlar
Burada, ağlamaktadır bütün melekler
Burada, Meryem gülünün tomurcukları
Daha değersizdir çöl dikenlerinden
Burada oturmuş her yolun başına
Bir yalan, yüzsüzlük ve riya devi
Göremiyorum karanlık gökyüzünde
Dirilişin aydınlık sabahından bir ışık
Bırak yeniden
Dolsun gözlerim şebnem tanecikleriyle
Perdeyi açmaya kendim gittim
Meryem’lerin temiz yüzlerinden
Bu dışı zahit güruhla
Kolay değildir bu mücadele biliyorum
Benim ve senin şehrin, tatlı yavrucuğum
Yuvasıdır çoktan beri şeytanın
5. Îmân Beyâverîm Be Ağâz-i Fasl-i
Serd: İnanalım Soğuk Mevsimin
Başladığına
Ve bu benim,
Yalnız bir kadın
Soğuk bir mevsimin eşiğinde
Yeryüzünün bulanık varlığını kavramanın başlangıcında
Gökyüzünün sade ve üzüntülü umutsuzluğunda
Bu çamurlu ellerin güçsüzlüğünde
Zaman geçti
Zaman geçti ve dört kez çaldı saat
Dört kez çaldı
Bugün Dey ayının ilk günüdür.
Bilirim mevsimlerin sırlarını ben
Anlarım sözünü zamanların
Kurtarıcı mezarda uyumaktadır.
Ve toprak, kabir
Dinlenmenin işaretidir.
Ben üşüyorum
Ben üşüyorum ve sanki bir daha asla ısınmayacağım
Ey sevgili, ey tek sevgili “kaç yıllıktı acaba o şarap?”
Bak burada zamanın ne kadar değeri var
Ve nasıl çiğniyorlar etlerimi balıklar
Neden beni hep denizin derinliklerinde saklıyorsun?
Ben üşüyorum ve sedef küpelerden rahatsızım
Ben üşüyorum ve biliyorum
Bir yabani şakayıkın kırmızı hayallerinin tamamından
birkaç damla kan dışında
hiçbir şey kalmayacaktır

6. Âyehâ-yi Zemînî: Yeryüzü Ayetleri
O zaman
Güneş soğudu
Yeryüzünden bereket kalktı
Bitkiler sahralarda kurudu
Balıklar denizlerde kurudu
Toprak artık ölülerini
Kabul etmedi
Artık kimse aşkı düşünmedi
Artık kimse fethi düşünmedi
Hiç kimse
Artık hiçbir şeyi düşünmedi
Yalnızlık mağaralarında
Anlamsız varlıklar geldi dünyaya
Esrar ve afyon kokusu veriyordu kan
Hamile kadınlar
Başsız çocuklar Doğurdular...
Ne acı ve karanlık günler
Risaletin o şaşılacak gücünü
Yenilgiye uğratmıştı ekmek
İnsanlar birbirlerinin boğazlarını
Bıçaklarla kesiyorlardı
Kandan döşekler içerisinde
Çocuk yaştaki küçücük kızların
Irzına geçiyorlardı.10



1 Burkaî, Muhammed Bâkır, Sohenverân-i Nâmî-yi Mu‘âsir-i Îrân, Tahran 1373 hş., IV, 2683; Yakubşahî, Niyâz, ‘Âşıkânehâ, Tahran 1373 hş., s. 223-224; Muhammedî, Hasan Alî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, Tahran 1375 hş., s. 637; Yahakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebû-yi Teşne, Tahran 1375 hş., s. 129; Hâkimî, İsmaîl, Edebiyyât-i Mu‘âsir, Tahran 1375 hş., s. 78.
2 Şâh Huseynî, Mihrî, Zenân-i Şâ‘ir, Tahran 1374 hş., s. 630; Burkaî, Sohenverân-i Nâmî-yi Mu‘âsir-i Îrân, IV, 2683; Yakubşahî, ‘Âşıkânehâ, s. 224; Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, s. 637-638; Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 130.
3 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 130; Hukukî, Şi‘r u Şâ‘irân, Tahran 1368 hş., s. 218; Hukukî, Muhammed, Şi‘r-i Zemân-i Mâ/Furûğ-i Ferruhzâd, Tahran 1376 hş., s. 181.
4 Yakubşahî, ‘Âşıkânehâ, s. 224; Turabî, Furûğî Dîger, s. 11.
5 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (Esîr/ Bâ Kodâm Dest?) s. 72-76.
6 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (Esîr/İsyân) s. 93-96.
7 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (Dîvâr/Kahr) s. 232-234.
8 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (‘İsyân/ Şi‘rî Berâyi To) s. 247-250.
9 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (Îmân Beyâverîm Be Ağâz-i Fasl-i Serd) s. 323-325.
10 Furûğ-i Ferruhzâd, Dîvân, (Tevellud-i Dîger/ Âyehâ-yi Zemînî) s. 361-364.

Nimet YILDIRIM