Morgov Kışlası
Morgov Kışlası, Yakutiye Medresesi’nin güney batı yönünde Cumhuriyet Caddesi ve Mumcu Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunuyordu. (Fotoğraf 1) Sonradan yapılan bu kışla, Yakutiye Medresesi’nin bütün güzelliğini gölgede bırakarak âdeta hapsetmişti.
Burası, Osmanlı dönemi eseri olup yeniçeri kışlası olarak adlandırıldığı için zamanla bulunduğu konum itibariyle Yakutiye Kışlası denilmiştir.2 Morgov Kışlası’nın ne kadar yerli ve millî olduğunun anlaşılması için yapım yılını, Osmanlının “Cihan Devleti” unvanını aldığı ve en güçlü olduğu dönemlere kadar götürülebilir.3 Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yeniçeri kışlasının bulunduğu bölgeye yeni bir kışla yapıldığı göze çarpmaktadır. Kışla, kemerli bir kapıya sahip olduğundan girişler buradan yapılarak Ya1 İsmail Habib Sevük, Yurttan Yazılar, 2002 Ankara, 358. 2 Konyalı, Abideleri Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, 302. Beygu, Erzurum Tarihi, Abideleri, kitabeleri, 150. 3 Doktor Şerif Bey, Erzurum Vilayet-i sıhhi ve içtima Coğrafyası, (Hazırlayan: Murat Küçükuğurlu), 80. 4 Konyalı, Abideleri Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, 113,302. 5 Hamza Gündoğdu, Erzurum Lalapaşa Külliyesi, Başbakanlık Basımevi,1992 Ankara, 63. 6 Evliya Celebi Seyahatnamesi, Tam Metin 1,2 Cilt, İstanbul 2003, 546. kutiye Medresesi’ne ulaşılıyordu. Kanuni tarafından yaptırılan Beylerbeyi Sarayı da bu bölgede bulunuyordu.4 Erzurum Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa tarafından Beylerbeyi Sarayı’nın etrafına çeşitli köşkler inşa edilmişti. Erzurum’a gelen beylerbeyi görevindeki kişiler tarafından, bu köşke yeni ilave yapılar eklenmiştir. Yapılan ilk ilave yapı ise Tekezâde Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiştir.5 Evliya Celebi Seyahatnamesi’ne de konu olan Erzurum Beylerbeyi Sarayı şöyle anlatılmaktadır:
“Yüz on adet kat kat odalar,
fevkani ve tahtani divanhaneleri ve yüksek köşkler olup, irem
bağı gibi bahçesinde Tayyar
Paşa köşkü, Tekeli Paşa köşkü
vardır. Saray meydanında her
zaman cirit oynanır bu sarayın
iki kapısı var, biri divan kapısı
ki, şadırvan üzerinde yüksek bir
kapıdır. Diğeri ise uğrun kapısıdır ki her zaman kapalıdır”.
Yakutiye Medresesi’nin yanında bulunan kışlanın inşası, 1796 yılında III. Selim’in gözde valilerinden olan Erzurum Valisi Yusuf İzzet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kışlanın yapımında kullanılan para bölgedeki zeâmet, tımar ve eşkinciyan bedeliyesi gibi devletin gelir getiren vergileri olmuştur. Kışlanın kuruluş amacı, topçu birliklere ev sahipliği yapmak, sürat topları ve arabalarıyla mühimmatların yağmur ve kar sularından etkilenmemesi için korunaklı bir yapıya ihtiyaç duyulmasıdır. Bu vesile ile kışlanın yapılması için yetkililer tarafından uygun bir mahal araştırılmaya başlandı. Yapılan araştırma ve keşifler sonucu, vali konağının kıble tarafına bitişikteki boş arsa uygun görüldü. Kışlanın yapım maliyeti, 2.946 kuruş olarak tespit edildi. Yapılacak olan kışlanın sahip olduğu özellikler ise şöyleydi: İki selamlık, bunlar içinde ikişer oda, kahve odası, top mühimmatının konulması için dört oda ve kışlanın dışında iki kulübe.7 Yapılan çalışmalar sonunda Erzurum Vali Sarayı’nın güney tarafına yeni bir kışla inşa edildi.
Rus Çarlığı, 14 Nisan 1828’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Bunun üzerine Bab-ı Ali, 20 Mayıs 1828’de savaş kararı aldı. Rus birlikleri, Rumeli ve Anadolu üzerine harekete geçtiler. 1829’un yazında Rus ordusunun ilerleyişi karşısında etki gösteremeyen Osmanlı kuvvetleri Erzurum’a kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Rus ordusu, Osmanlı ordusu ile farklı cephelerde çarpışarak, Erzurum önlerine kadar gelmişti. Erzurum şehri, heyetler arası uzun görüşmeler ve ahalinin ittifakı ile yapılan anlaşma gereği Ruslara teslim edildi. Şehri, Türklerden teslim alan kişi ise Rus ordusunda görevli, doğu dillerini ve adet lerini çok iyi bilen Kafkasyalı General Prens Bekoviç olmuştur. Şehri işgal eden kuvvetler arasında ünlü Rus yazar ve şair A.S. Puşkin’de bulunuyordu. İşgalden kısa bir zaman sonra Edirne Antlaşması ile beraber Rus kuvvetleri ve şehirdeki Ermeniler Erzurum’u boşalttılar. Ruslar, Erzurum’dan ayrılırken arkalarında yıkık ve nüfus kaybına uğramış bir şehir bıraktılar. Ruslar, işgal günlerinde İç Kale’yi tahkim ve tamir etmek için lazım olan taşları türbe, cami ve yapıları yıkarak buralardan sağlamışlardı. Rusların uyguladığı yıkım faaliyetlerinden Erzurum Topçu Kışlası ve Erzurum Vali Sarayı da olumsuz etkilenmiştir.
15 Temmuz 1852 yılında Erzurum ve çevresinde meydana gelen deprem ile beraber şehirde büyük bir yıkım olmuştur. Bu yıkım sonucunda Erzurum Kalesi ve Dış Kale’nin batısındaki kışlada da büyük hasarlar oluşmuştur. Kışlada bulunan askerî koğuşlar hasar görmüş ve iki koğuş kullanılmaz hâle gelmiştir.8 Morgov Kışlası, uzun bir müddet imkânsızlık ve parasızlık sebebiyle depremden hasar gören kısımları yıkık ve harabe vaziyette bekletildi. 1858 yılında Morgov Kışlası’nın depremden hasar gören kısımlarının tamir ettirilmesi gündeme geldi. Yapılacak tamirin kış gelmeden evvel bitirilmesi ve askerîn mağdur olmaması için 1858’in Ağustos’unda işe başlandı. Aradan uzun bir zaman geçmeden Erzurum, tarihindeki en büyük depremlerden birini, 21 Nisan- 2 Mayıs 1859 tarihleri arasında yaşadı.9 Yaşanan deprem ve ardından bıraktığı hasar İstanbul’da ve sarayda büyük üzüntüye sebebiyet vermiştir. Bu şiddetli depremde Morgov Kışlası’nın yarısının tamamen yıkıldığını, diğer yarısının da yıkılmaya bırakıldığı belirtilmektedir. Bu kışlada ikamet eden askerler, yaz olması sebebiyle Erzurum’un dışında bulunan Hamdi Paşa Köşkü’ne götürülüp burada kurulan çadırlara yerleştirilmiştir.10 Depremin vermiş olduğu harabiyet ve yıkım, şehirde askerler tarafından kışla, cephane ve hastane olarak kullanılabilecek bir yapı bırakmamıştı. Ordu tarafından gönderilen bir emirle işe yarayabilecek ve tamiri mümkün olan yapıların onarılması ve askerîyenin hizmetine sunulması isteniyordu.
1880’lerin sonu itibariyle Morgov Kışlası harap ve tamire muhtaç bir vaziyetteydi. VI. Ordu Müşirliğinin İstanbul’a verdiği bilgide, kışlanın tamirinin mümkün olmadığı, yıkılıp yerine yenisinin yapılması gerektiğini ve inşa edilecek kışlanın üç tabur büyüklüğünde olması zorunluluğu belirtilmiştir. Bunun üzerine Morgov Kışlası’nın yıkımına başlanılmıştır. Ekim 1887’de kışlanın üçte ikisinin yıkım işlemi bitirilmiş ve geri kalan yıkım işlemi de kısa süre içinde tamamlanmıştır.
Uzun yıllar ayakta kalan, Osmanlının Erzurum’daki ilk kışlası olma kimliğini elinde bulunduran bu yapı, savaşlardan ve depremlerden aldığı darbelere daha fazla dayanamayarak 188712 yılında insan eliyle tamamen yıkılmıştır. Yerine daha modern ve daha büyük bir kışla inşa edilmiştir. Sözü edilen bu kışla, dönemin ve bölgenin en kuvvetli ve gösterişli yapılarından biri olmuştur.
Morgov Kışlası’nın mimari yapısı ve sahip olduğu özellikleri şu şekildedir: Dikdörtgen bir şekle sahip olan yapı iki katlıdır. Burada olup toplam 38 oda, 12 koğuş, 7 ambar, 6 mutfak, kiler ve hela bulunmaktadır. Cumhuriyet Caddesi’ne bakan tarafta kemerli bir giriş kapısı ve önünde bir karakol bulunmaktadır.
Morgov Kışlası’nın Ortadan Kaldırılması
Morgov Kışlası’nın gözden çıkarılması ve yıkımının Türklük adına bir şeref meselesi hâline getirilmesinde Abdurrehim Şerif Beygu’nun Erzurum Tarihi Anıtları Kitabeleri adlı eserinde Yakutiye Medresesi bahsinde kullandığı ifade etkili olmuştur.
“Yakutiye Medresesi 1828
senesine kadar ayni adı muhafaza etmiş. Bu tarihten sonra
Rusların Erzurum’u işgallerinden Morkof namındaki ceneralın o zaman, Yeniçeri Kışlası
olan Yakutiye Medreseleri yanındaki kışlada eğleştiğinden,
sonradan bu kışlaya (Morkof
veyahut Morgo) denilmiştir.”
Bu bilgileri referans alan yetkililer yıkım işini siyasetin malzemesi de yaparak bu işlemi hızlandırmışlardır. Yakutiye Medresesi’nin çevresinde bulunan binaların ortadan kaldırılması için, büyük gayretler gösteren kişi dönemin Belediye Başkanı Orhan Şerifsoy’dur16. Başkan’ın bu bölgede ilk yıkım işi, Yakutiye Medresesi’nin arka tarafında bulunan, Lalapaşa Camii ile medreseyi birbirinden ayıran bahçe duvarını ortadan kaldırarak otopark haline getirmesi olmuştur. Orhan Şerifsoy tarafından 1976 yılında hazırlatılan şehrin sorunları ile ilgili raporda, konu başlıklarından biri ise şehir merkezinde bulunan tarihi eserlerin çevresinde, hoş durmayan askerî binalar ve arsaların belediyeye devri olmuştur. Bunun için Belediye Başkanı, hükûmet nezdinde gerekli çalışmalara başlamıştır. Bu yapılar içinde en önemlisi ise Yakutiye Medresesi idi. Şehirde, şaheser sınıfında olan bu yapının çevresindeki askerî bir kışla ile görüntüsü tamamen kapatılıyordu. Bakım ve onarımdan mahrum bırakılması, bu eserde tahribata yol açıyordu. Morgov Kışlası’nın, konum itibariyle şehrin merkezinde bulunması çevre için kötü bir görüntü arz ediyordu. Medrese ve kışlanın belediyeye devredilmesi için yapılan görüşmeler neticesinde devir işlemi prensipte kabul edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı, bu devir işlemine karşılık Erzurum Belediyesinden on milyon Türk lirası istemiştir. Paranın karşılanması için Orhan Şerifsoy tarafından dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’den yardım etmesi istenmiştir. Ona alınacak paranın şehrin imarı için büyük katkı sağlayacağını söylemiş tir. Belediye Başkanı’nın büyük gayretleri sonucu, Yakutiye Medresesi’nin çevresinin istimlaki için istenen para 1977 yılının ilk aylarında gelmiştir.
Konuya ilişkin protokol 20 Şubat 1977 tarihinde Erzurum Belediyesi ve Genel Kurmay arasında imzalanmıştır. Kamulaştırma bedeli olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığına 9 milyon yüz bin Türk lirası ödenmiştir.18 Yakutiye Medresesi’nin çevresinde bulunan kışlanın mülkiyeti artık Erzurum Belediyesi’ne geçmişti. Bunun üzerine yetkililer tarafından yapılan açıklamada, en kısa zamanda istimlak işlerine başlanacağı duyurulmuştur. Belediye, binaların mülkiyetinin devir teslimi işlemi gerçekleşince, Kışlanın yıkım işine 2 Mart 1977 tarihinde başlamıştır. Bu yıkımın yasal olmadığını ve yıkılan kışlanın tarihî bir kimliği olduğunu dile getiren kişi ise Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Anıtlar Yüksek Kurul Üyesi Doç. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’dur. Kırzıoğlu’nun yıkılmak istenen kışlanın tarihî ehemmiyetini belgeleriyle Anıtlar Kurulu’na bildirmesi üzerine, bu sefer devreye Anıtlar Kurulu girmiştir. Anıtlar Kurulu tarafından belediyeye gönderilen yazı üzerine yıkım işleri 8 Nisan 1978’ durdurulmuştur.19 Kırzıoğlu’nun gazetelere verdiği beyanatta, bu binanın Rus yapısı olmadığı ve en az 360 yıllık bir Osmanlı yapısı olduğu ve bu yanlış anlaşılmanın bir an önce düzeltilmesi ve yıkımın bir an önce durdurulması, bu yanlıştan dönülmesini ifade etmiştir. Onun yaptığı bu çalışmalar ve ilgili kurumlarla görüşmesi bu yıkımı geçici bir süreliğine durdurulmuştu.
24 Temmuz 1978 tarihinde gece yarısı kışlaya atılan bomba, kışla içerisinde ve çevresinde bulunan evlerde, işyerlerinde maddi zarara neden olmuştur. Yapılan bu bombalı saldırı ve yapının içinde bulunduğu harabe vaziyeti gün geçtikçe çevre sakinleri için tehlike arz etmeye başlamıştı. Ekim 1978’de binanın ahşap ve çatı kısımları tehlikeli bir hâl almıştı. Bunun üzerine ilk başta kışlanın çatısının kaldırılmasına izin verilmişti. Çatının kaldırılmasıyla beraber kışla, yağmurunda etkisiyle yıkılmaya başlamıştı. Yapının çatısız kalması sonucu yağmur sularının yıkıcı etkisine daha fazla dayanamayan kışla, 11 Kasım 1979 gece yarısı büyük bir gürültü ile yıkılmıştır. Yıkımdan arta kalan kısımların tehlike oluşturmaması için kışlanın tamamen ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Orhan Şerifsoy’un başlattığı bu yıkım işlemi, dönemin Belediye Başkanı Nihat Kitapçı tarafından bitirilmiştir. Kışlanın enkaz kaldırma çalışmaları kısa zaman içinde bitirilerek elde edilen alan Belediye tarafından park ve bahçe haline getirilmiştir. Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 12.11.1993 tarih ve 591 sayılı kurul kararı ile kışlanın tescil kaydının kaldırılması ve yıkılan bölgeye yeniden bir yapı yapılmaması için Erzurum Tapu Müdürlüğüne şerh konulması için karar almıştır.
Morgov İsmi Ve Kökeni, Kışlaya İsmi Verilen Kişi Giorgi Saakadze’nin Hayatı
Mouravi, kelimesi kaynaklarda, Marav, Morav, Mağrav21, Muğrav22, Muravi, Murav23 Mığrav24 şeklinde değişikliğe uğramıştır. Mouravi kelime anlamı olarak: “Erken Modern Gürcistan’da idari ve askerî subay, İngilizceye (seneschal), icra memuru veya polis memuru olarak tercüme edilir. Aynı zamanda, belirli bir kasaba ve bölge üzerinde yargı yetkisine sahip atanmış kraliyet memuru”.25 Azeri Türkçesinde bulunan “movraf” ile Gürcü dilindeki “urva” (özen ilgilenme) kelimesinin etkileşimi sonucu ortaya çıkan “muaravi” kelimesi, Arapçada ki “muerrif” sözcüğü ile aynı alamı taşımaktadır. Devlet idarecisi veya yöneticisi anlamındadır.26 Gürcistan tarihinde ve günümüzde mouravi kelimesinin tam karşılığı, Büyük Komutan, “Didi Mouravi” olarak da bilinen kişi Giorge Saakadze’dir. Aristokrat ve tanınmış bir soylu olmadığı hâlde o dönemin şartlarına göre oldukça iyi bir eğitim almış olup, Türkçe ile Farsçaya hâkim biriydi. İyi bir asker olması, ordu yönetimi ve örgütsel yeteneği ile kısa zamanda kralın çevresinde yer almıştı. Giorgi Saakadze’nin bu hızlı yükselişi karşısında diğer toprak beyleri ve saray bürokrasisi onu kıskanmış ve ondan nefret etmişlerdi. Kral’ın çevresindeki feodal beyler, Saakadze’nin bulunduğu sosyal sınıf ve soylu olmaması nedeniyle kendilerine eşit görmemişlerdi.27 Saakadze’nin halkının yanında yeralması, orduda ve Kral’ın yanında yeniden ün kazanması düşmanlarını rahatsız etmiştir. Ortaya atılan yalan ve iftira söylemleri Kaheti Kral’ı Teimuraz’a kadar gelmiştir. Saakadze, Kral’dan çekinerek kendisinin ve yakın çevresinin hayatının tehlikede olduğunu hissetmesi üzerine Osmanlıya sığınma ihtiyacı duymuştur.28 Morgov Han, Erzurum’a geldiğinde Erzurum Valisi Abaza Mehmet paşanın başlatmış olduğu isyanın bastırılması için Erzurum Kalesinin Osmanlı Ordusu tarafından kuşatıldığını gördü. Bu kuşatma sırasında Osmanlı ordusuna yanında getirdiği Balyemez Topları ile destek olması Osmanlı askerlerini memnun etmiştir. Kış mevsiminin yaklaşmasıyla beraber Osmanlı ordusu kuşatmayı kaldırıp İstanbul’a dönmesi üzerine, Saakadze ve adamları da deniz yoluyla İstanbul’a ulaşmıştı. Saakadze’yi karşılamaya gelenler arasında Sultan IV. Murat’ın vezirleri ve İstanbul’daki Müslüman Gürcüler tarafından gösterişli bir şekilde karşılanmıştır.29 Osmanlı Sultan’ı IV. Murat Saakadze ve adamlarını sarayda en iyi şekilde ağırlamış ve çeşitli hediyeler takdim etmiştir. Saakadze’nin İran’a karşı gösterdiği kahramanlık ve cesaretinden dolayı askerî tecrübelerinden faydalanmak istedi. Bu vesile ile Erzurum Beylerbeyi’nin (Abaza Mehmet isyanı) çıkarmış olduğu isyanın bastırılmasında ona ve adamlarına görev vermiştir. Uzun süre Osmanlı ordusunu meşgul eden bu isyan, Giorgi Saakadze’nin de katıldığı bir kuşatma ile 1628 yılında bastırılmıştır.30 İsyanın bastırılmasından sonra Saakadze, ailesi ve adamları Erzurum’da ikamet etmişlerdir. İkamet ettikleri yer ise Erzurum Beylerbeyliği sarayı olmuştur. Bu vesile ile bu saray ve kışla mogrov (Morgov) kışlası olarak halk arasında kullanılmaya başlanmıştır.