GelişimErzurumYazı

İsimsizler İçinde Bir İsimsiz TARHANA OSMAN

Büyük yalanlara karşı mücadele vermiş bir isim… Okyanus ötesinden pompalanan gıda üretimi ve beslenmeyle ilgili ezberleri bozan bir akademisyen. O yıllarda gıda yönünden kendi kendine yeten ender ülkelerden olan Türkiye’nin, yanlış tarım politikalarıyla ithal tarım pazarı haline getirileceğini ilk kaleme alan bir yazar… Kimyasal yiyeceklerin insan sağlığını nasıl perişan ettiğini yazdığında kara listelere alınan bir beslenme uzmanı… Ülkesinde dışlanan, aç bırakılan, suikaste uğrayan vatansever bir aydının portresi…
Parasını veriyorduk…
Ama “yardım” diyorlardı…
Süt tozundan bahsediyorum.

İlkokullarda dağıtılan un ve süt tozu gibi gıda torbalarının üzerinde görülen toka yapan eller figürüyle, çocuklara Amerika’yı ne kadar sevdiğimizi anlatan şarkılar söyletiliyordu.
Türkçe tangolar üstadı Celal İnce, “Amerika Amerika/ Türkler, Dünya Durdukça/Beraberdir Seninle/Hürriyet Savaşında” diye şarkı söylüyordu.
Oyunu bir kişi bozdu…
Adı, Osman Nuri Koçtürk…

Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk. Nam-ı diğer “Tarhana Osman”. 1918’de İzmir Karşıyaka’da dünyaya geldi. 1943 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi’nden birincilikle mezun oldu. Yine aynı üniversitede biyokimya doktoru payesini aldı. Milli Savunma Bakanlığı onu, “Ordu beslenmesinde son gelişmeler ve ABD ordusunda beslenme çalışmaları” konusunda inceleme yapmak üzere Amerika’ya gönderdi. 1946-53 yılları arasında Missouri Üniversitesi Beslenme Kürsüsünde çalışmalar yaptı. O dönem meşhur Marshall Planı çerçevesinde ABD’nin sözde komünizmle mücadele adı altında Türkiye’ye yardımda cömert(!) davrandığı yıllardı. Aslında yapılanlara yardım da demek mümkün değildi. Gelen ürünlerin paraları ABD’nin Türkiye’deki hesaplarına ödeniyor, para ülke dışına çıkmıyor diye bu yaklaşım bir nevi Amerika’nın fedakârlığı olarak takdim ediliyordu. Gıda alanında öne çıkan üç ana kalem vardı. Birincisi “süt tozu”, ikincisi “buğday”, diğeri ise “soya fasulyesi” idi.

Osman Nuri Koçtürk madalyonun arka yüzünü ve büyük oyunu görmüş, bu ürünlerin insanımıza yedirilmesine, içirilmesine karşı çıkmaya başlamıştı. Süt tozları kendi üreticimizi tam anlamıyla baltalıyordu. Hadi onu geçtik, bu süt tozları ABD’nin üretim artığı elinde kalan stoklardan oluşuyordu. Bir de ABD’den geldiği için sağlıklı denetimler yapılamıyor, körpecik bedenlere, gelişme çağındaki ilkokul çocuklarına zorunlu olarak içiriliyordu. Süt tozlarıyla birlikte “çocuk felci” hastalığında belirgin bir artış olmaya başlamıştı. Bu sefer de yine Amerika çocuk felciyle mücadele adı altında Türkiye’ye aşı satarak kazancını ikiye katlıyordu. Ayrıca süt tozlarındaki kanserojen madde olan “aflotoksin” gözlerden kaçırılmaya çalışılıyordu. Sonra buğday ithalaİsimsizler İçinde Bir İsimsiz TARHANA OSMAN (Osman Nuri KOÇTÜRK) 20 GELİŞİM ERZURUM tının önü açıldı. Gerekçe çok açıktı. Amerika bol ürün veren buğday geliştirmişti. Türkiye emek-yoğun çalışan bir ülkeydi. Teknolojiyi de kullanamadığı için hak ettiği bollukta hasat yapamıyordu. Amerikan türü buğdayla beraber, ek bir yatırıma ihtiyaç olmadan aynı emekle daha fazla ürün alacaktı. Oysa “Tarhana Osman” Amerika’nın bunu kimyasal gübrelerle elde ettiğini, tohumun kısır olduğunu, hatta Amerikan buğdaylarının topraklarımızı zehirleyeceğini büyük cesaretle konuşmaya başlamıştı. Çünkü ABD, Hitler’in insan genetiği üzerinde yaptığı çalışmalardan esinlenerek buğdayın genetiği ile oynuyor ve bu yolla daha fazla ürün elde ediyordu. Ardından dünyada soya üretiminde birinci olan Amerika, kendi ürününü satabilmek için Türkiye’de soya üretimini yasaklattı. “Soya yağı” ile üretilmiş margarinler, bir nevi statü atlamak gibi takdim edilir oldu. Tereyağı ve zeytinyağı margarinle kıyaslandığında çok daha pahalı ürünlerdi. Bunun yanında insanlar oluşturulan algılara teslim oluyor, tereyağı ve zeytinyağının zararlarını(!) tartışıyorlardı. Oysa margarinlerle beraber damar hastalıklarındaki artış da iyiden iyiye hissedilir olmuştu. Yani aslında Marshall yardımları tarımda etkileri halen devam eden yanlışların başlangıç noktasıydı. İşte Osman Nuri Koçtürk bunlarla mücadele etti. İnsanları uyarmaya çalıştı. Halkını bilinçlendirmek için verdiği mücadelesini taçlandıran gelişme ise 1966 yılında yaşandı. CIA onu “istenmeyen adam” ilan etmişti.

Verdiği seminerlerde, radyo programlarında halka özellikle tarhana yemelerini öneriyordu. Tarhana diye diye sonunda lakabı halk arasında “Tarhana Osman”a çıkmıştı.
“Gıda Emperyalizmi” en bilinen kitabıydı. Bedel ödedi. Buna rağmen durmadı. Margarinlere karşı zeytinyağını savunmasının ardından önce radyo yayınlarına son verildi. Ve Konya’ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı; öldürülmek istendi; saldırıdan şans eseri kurtuldu.12 Eylül’de hapis yattı. Yılmadı, uyarmaya devam etti. Osman Nuri Koçtürk’ün kimi kavramlara itirazı vardı.

Örneğin “açlık” sözlüklerde “yiyecek bulamayan bir insanın midesinin boş olması dolayısıyla duyduğu ezgi” diye ifade ediliyordu. Koçtürk ise açlığı, insanın yiyecek bulmakta önemli güçlüklerle karşı karşıya kalması ve bu durumun uzun sürmesi halinde ölüme kadar varabilen olayların ortaya çıkması olarak tanımladı. Türkiye’nin beslenme sorunlarını ilk ele alan Koçtürk elbette sadece Türkiye değil, dünya gıda tarihinde de araştırmalar yaptı.
Koçtürk yaşamı boyunca; işçi sağlığı açısından yanlış ve eksik beslenmenin sonuçlarını inceleyip, koruyucu hekimliğin önemini anlattı. SSK’nın ilaç fabrikası kurmasını, asgari ücretin belirlenmesinde işçi ailelerinin beslenme ihtiyaçlarını karşılayabileceği kadar olması gerektiğini savundu.
Ülkemizde bilinçsiz antibiyotik kullanımından, deterjanların çevre kirliliğine yol açmasına kadar pek çok konuda mücadele verdi. Buna karşılık kendi ülkesinde dışlandı, aç bırakılmaya çalışıldı ve tıp fakültesinde profesörlüğü engellendi.

1994 yılında vefat ettiğinde geride böylesine önemli bir mücadele bıraktı. Allah rahmet eylesin.
Kimse kendisini kandırmasın; kendi evlatlarına sahip çıkamayan, çalışmalarını, uyarılarını görmezden gelen, seslerini kısmaya çalışan ülkelerin varacağı yer koskoca bir boşluktur. Ancak şu da bir gerçek ki, onlar fikirleriyle hâlâ hayattalar. Sadece ortaya koydukları çalışmaların üzerlerindeki külleri üfleyecek birilerini bekliyorlar.

Kaynak: Mustafa Kaya, Soner Yalçın

Osman Nuri KOÇTÜRK