GelişimErzurumYazı

ANADOLU’DA MOĞOL/TATAR HAKİMİYETİNİN BAŞLANGICI VE MOĞOLLARIN 1242 ERZURUM KUŞATMASI

1206 yılında Moğolları bir çatı altında toplamak için en önemli adımı atan Yesügay Bahadır oğlu Timuçin, toplanan kurultayda Cengiz Hân (Çinggiss Khan) unvanını aldı. Bu tarihten sonra kendine tabi olmayan diğer Moğol/Tatar boylarına da hakimiyetini kabul ettiren Cengiz Hân, 1214 yılında Çin Seddi’ni dolaşarak Çin’in merkezi Pekin/Hânbalık şehrini ele geçirdi. Bu durum ipek yolunun merkezini ele geçiren Cengizli Moğollarının dünya siyasetinin merkezine yerleşmelerine sebep oldu. Bu tarihten sonra İslâm dünyası ile de irtibata geçen Moğollar, 1218 yılında Ânûştegînli Hârezmşâhlıların sebep oldukları Otrar Faciası’ndan sonra İslâm ülkelerini ele geçirmek için 1220 yılında batıya yöneldiler.
Moğol Hânlığı’nın kurucusu Cengiz Hân, eşi Börte Hatun ve çocukları
Hârezmşâhlıların Moğolların önünde duramamaları ve Hârezmşâh Sultan Alâeddîn Muhammed’in ölümü ile yerine geçen oğlu Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin de İndus Nehri’ni geçerek Hindistan’a gitmesinin ardından Moğollar, herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan Batı Türkistan’ı teşkil eden Mâverâü’n-Nehr ve Horâsân’ı hâkimiyet altına almışlardır. 1225 yılında Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin Kirman üzerinden Azerbaycan’a gelmesi ve burada Hârezmşâhlı Devleti’nin tahtına oturması üzerine Moğollar dikkatlerini tekrar Hârezmşâhlılar üzerine çevirdiler. Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin Abbâsî Hilâfeti, Eyyûbî Sultanlığı, Türkiye Selçuklu Devleti, Erbil Begteginli Atabeyliği ile olan münasebetleri ve Gürcü Krallığı’nın merkezi olan Tiflis’i yeniden fethetmesi Moğolların Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’yi yeniden hedefe almalarına sebep oldu. Yakındoğu siyasetinin bu yeni unsurunun bir yanlışta ısrar etmesi ile Eyyûbîlerin elinde olan Ahlat şehrini kuşatması ve alması üzerine ortaya çıkan siyasi anlaşmazlık, Hârezmşâhlılara karşı bir ittifakın oluşmasına sebep olmuştur. Türkiye Selçuklu Sultanı Alâeddîn I. Keykubâd ile anlaşan el-Cezîre Eyyûbî hâkimi Melik Eşref’e karşı Erzurum Selçuklu meliki Rükneddîn Cihânşâh ile ittifak oluşturan Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî 1230 yılında Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen Savaşı’nda Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî mağlup olarak başkenti Tebriz’e çekilmiştir. Bunun üzerine Moğollar, Hârezmşâhlıları takip etmeye başladılar.
Moğolların Sünit boyuna mensup Cormagun Noyan’ın Ögeday Kağan tarafından 4 tümen (40.000) askerden müteşekkil bir ordu ile Azerbaycan’daki Hârezmşâhlıların üzerine gönderilmesi ile Moğollar ilk kez Hârezmşâhlıların arkasından 1231 yılında Anadolu’ya girdiler. Moğollar tarafından takip edilen Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin Diyâr-ı Bekr dağlarındaki eşkıyalar tarafından katledilmesi üzerine Hârezmşâhlılar üzerine saldırılara devam eden Moğollar, Ahlat merkezli Sökmenili’nin Türkiye Selçuklu Devleti sınırlarına alınması ve Hârezmşâhlı emirlerinin de Sultan Alâeddîn I. Keykubâd tarafından Türkiye Selçuklu Devleti hizmetine alınmaları üzerine Anadolu sınırlarından çekilerek Azerbaycan Mugan’daki merkezlerine geri döndüler.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin 1228 yılında Erzincan, Kemâh ve Şebinkarahisar (Şarkî Karahisar)’ı Mengüceklilerden ele geçirmesi, 1230 Yassıçemen Savaşı’ndan sonra ise Erzurum, İspir, Bayburt ve Tercan’ın hâkimiyetine alması ve Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin de ölümünden sonra Sökmenili’nin sınırlarına dahil edilmesi, Moğolların Anadolu’ya girişlerini engelledi. Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın Moğol istilasını durdurmak için Doğu Anadolu’da oluşturduğu savunma hattının merkezini Erzurum teşkil etmekteydi. Ancak 1232 yılında Cormagun Noyan tarafından komuta edilen bir Moğol birliği Sivas’a kadar geldi. Moğollar, bu bölgeden birçok insanı esir ederek Azerbaycan’a götürdüler. Bu durumdan dolayı Sultan Alâeddîn I. Keykubâd, Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr komutasında bir birliği Moğolların durumunu öğrenmek için Sivas’a gönderdi. Erzurum’a kadar gelen Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr, Moğolların Azerbaycan’a doğru çekildiklerini ve Yunus Derbendi’ni geçtiklerini haber alınca onları takip etmekten vazgeçti ve Erzurum’da kaldı.
Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr, bu Moğol akınının Gürcülerin tahrik ve teşviki ile gerçekleştiği rivayeti üzerine yanındaki Erzurum sübaşısı Mübarizeddîn Çâvlı ile Gürcü Krallığı’na tabi olan şehir ve kalelere doğru harekata başladı. Türkiye Selçuklu ordusu bu bölgede bazı beldeleri ele geçirdiği gibi Hâh/Gag Kalesi’ni de fethetti. Nahâh Kalesi’nin sakinleri ise Selçuklu kuşatmasından kurtulmak için Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr’a müracaat ederek kaleyi ona teslim edip Türkiye Selçuklu Devleti’ne tâbi olarak kuşatmanın kaldırılmasını sağladılar. Daha önce Hârezmşâh Celâleddîn Mengübirtî’nin bu bölgede yürüttüğü seferlerden dolayı yıpranmış ve yorulmuş olan Gürgü Kraliçesi Rosudan (Abhaz Melikesi Rosudan), Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr’ın bu seferini savuşturamayacağı için çareyi Türkiye Selçuklu Devleti’ne tabi olmakta buldu. Bu nedenle Kraliçe Rosudan, bazı iktisadî ve askerî yükümlülükler dışında Erzurum Selçuklu meliki Muğîseddîn Tuğrulşâh’ın oğlundan olan yani Selçuklu soyundan gelen kızı Gürcü Hatun’un Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın oğlu Erzincan meliki Gıyâseddîn Keyhüsrev ile nikâhlanmasını kabul etti. Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr’ın bu başarısından dolayı Moğolların Anadolu’ya girişleri engellenmiş oldu.
Ancak 1234 yılının ilk günlerinde Diyâr-ı Bekr bölgesini ilhak etmek için Kayseri’deki Meşhed Ovası’nda hazırlıklara başlayan Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın yediği bir kuş etinden zehirlenerek şehit edilmesi üzerine Türkiye Selçuklu Devleti’nin Doğu Anadolu siyaseti çökme noktasına geldi. Türkiye Selçuklu Devleti’ne ikbal dönemini yaşatan Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın zehirlenerek öldürülmesi, Moğollar arasında sevinçle karşılandı ve “demir sultan öldü” şeklinde tezahürat edilerek kutlamalar yapıldı. Alâeddîn I. Keykubâd’ın ölmesi üzerine Kayseri’de bulunan büyük oğlu Erzincan meliki Gıyâseddîn Keyhüsrev, sultanın vasiyetine muhalefet edilerek özellikle Emîr-i Şikâr (sultanın av işlerinden sorumlu devlet adamı) ve aynı zamanda Emîr-i Mimâr (bayındırlık ve imar işlerinden sorumlu devlet adamı) olan Sadeddîn Köpek, Pervâne (ikta dağıtımından sorumlu devlet adamı) Tâceddîn Erzincânî ve Atabey (meliklerin ve sultanların yetişmesinden sorumlu olan devlet adamı) Şemseddîn Altunaba’nın tertibi ile Türkiye Selçuklu tahtına oturtuldu.
Çocuk yaşta Türkiye Selçuklu tahtına oturan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev’in ilk dönemlerine damga vuran ve devleti ele geçirmek isteyen muhteris devlet adamı Emîr Sadeddîn Köpek’in bu oldubittiyi kabul etmeyen devlet büyüklerini birer birer ortadan kaldırması ile sonuçlanan bu siyasi ortam, Erzurum’un Moğollar tarafından 1242 yılında kuşatılması ve yağmalanmasının en önemli sebebi oldu. Sadeddîn Köpek, öncelikle Gıyâseddîn II. Keyhüsrev yerine Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın ölmeden önce veliahd ilan ettiği oğlu İzzeddîn Kılıç Arslân’ı destekleyen ve Moğollar karşısında tecrübe sahibi olan Hârezmşâhlı Kıpçâk emirlerinin başbuğu olan Kayır Hân’ın tutuklanarak Zamantı (Pınarbaşı) Kalesi’nde hapsedilmesi ve öldürülmesini sağladı. Bunun üzerine Selçuklu hizmetindeki Hârezmşâhlı Kıpçâk emîrler devlet hizmetinden çıkarak el-Cezîre bölgesine doğru hareket ettiler. Kendilerini güvende görmedikleri için devlet hizmetinden ayrılan Hârezmşâhlı Kıpçâk emirler ve onlara tabi olan asker aileleri ile birlikte Arapgir yoluyla Fırat Nehri’ni geçmeleri üzerine karşılarına çıkan Malatya Sübaşısı Seydüddevle Ertokuş ve Harput Sübaşısı Şemseddîn Bayram’ı yenerek ileri harekata devam ettiler. Ayrıca peşlerinden giden Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn Kâmyâr’ı da yenilgiye uğratan Hârezmşâhlı Kıpçaklar Urfa, Harran, Rakka, Suruc, Re’su’l-Ayn ve civardaki bazı beldeleri ele geçirerek Hısn Keyfâ/Hasankeyf hükümdarı Melik Salih Necmeddîn’e tâbi oldular.
Daha sonra Sadeddîn Köpek tarafından Hârezmşâhlı Kıpçaklar karşısında başarısız olması nedeniyle görevlerinden azledilerek Gevale Kalesi’nde hapsedilip öldürülmesi, Emîrü’l-Ümerâ Hüsâmeddîn Kaymerî’nin öldürülmesi, sultanın üvey annesi Hunad/Huand Hatun ve kardeşleri İzzeddîn Kılıç Arslân ve Rükneddîn Süleymân’ı öldürülmesi, sultanın atabeyi Şemseddîn Altunaba’nın öldürülmesi, daha sonra Pervâne Tâceddîn Erzincânî’nin iktası olan Ankara’da recmedilerek öldürülmesi ve Celâleddîn Karatay gibi dirayetli devlet adamlarının öldürülmekten korkarak inzivaya çekilmeleri üzerine Türkiye Selçuklu Devleti’nde yetişmiş tecrübeli devlet adamı eksikliği baş gösterdi. Kendisinin Sultan Gıyâseddîn I. Keyhüs8 GELİŞİM ERZURUM rev’in gayri meşru oğlu olduğu şayiası ile Selçuklu hanedanına mensup olduğunu öne sürerek, Türkiye Selçuklu tahtını ele geçirmek isteyen Sadeddîn Köpek’in Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev ve Sivas Sübaşısı Emîr-i Cândâr (muhafız birliği komutanı) Hüsâmeddîn Karaca’nın tertibi ile öldürülerek ortadan kaldırılması sonucu Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, tahtını sağlama aldı.
Sadeddîn Köpek tarafından ortadan kaldırılan devlet büyükleri ve Hârezmli Kıpçakların el-Cezîre beldelerinde sebep oldukları karışıklıklar Türkiye Selçuklu Devleti’nde Moğol tahakkümünün başlamasına sebep oldu. Özellikle Moğollar gibi güçlü düşmanlar karşısında sultanı doğru bir şekilde yönlendirecek devlet büyüklerinden mahrum olunması sultanın önemli taktik hataları yapmasına sebep oldu. Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, Sadeddîn Köpek’in ortadan kaldırılmasından sonra babası Alâeddîn I. Keykubâd gibi fetihlerde bulunmak için öncelikle Hârezmşâhlı Kıpçakları yeniden devlet hizmetine almaya çalıştı, fakat bunda başarısız oldu. Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, Sadeddîn Köpek’e destek verdikleri gerekçesi ile etrafında bulunan başta Vezîr Mühezzibeddîn Ali Deylemî gibi Fars/İran/ Acem kökenli devlet adamlarının tahrikleri neticesinde Türkmenleri kendi kurdukları devlete küstürdü. Bu durum özellikle Hârezmşâhlı Kıpçakların isyanı esnasında asayişin kaybolduğu Kefersud ve çevresinde bulunan Türkmenlerin isyan etmelerine sebep oldu. Kefersud’daki Türkmenlerin lideri Baba İshak Kefersudî’nin başlattığı ve devletin de bir türlü bastıramadığı bu Türkmen isyanı giderek büyüdü. Ayrıca Anadolu Türkmenlerinin manevî olarak bağlı oldukları Amasya dolaylarındaki Baba İlyâs Horâsânî’nin de isyan gerekçesi ile baskı altında tutulması, Baba İshak’ın isyanının Amasya çevresine kadar yayılması ile sonuçlandı. Başta Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev olmak üzere Türkmen isyanını durdurmaya çalışan Selçuklu devlet adamlarının çabaları Türk askerlerinin Babaîler tarafına geçmesi ile boşa çıktı. Bu nedenle Sultan Alâeddîn I. Keykubâd’ın Moğol/Tatar saldırılarına karşı Doğu Anadolu’da aldığı tedbirden vazgeçirerek Erzurum-Erciş hattındaki askerler Babaî Türkmenlerinin isyanını bastırmak için merkeze çekildi. Bu durum Erzurum serhaddinin Moğollar karşısında savunmasız kalmasına neden olduğu gibi bu hattı korumakla görevli olan Selçuklu askerlerinin bir kısmının Babaîler karsısında başarısız olması ve diğer kısmının ise Babaî Türkmenlerine katılması nedeniyle hem isyanın büyümesi hem de sınırların saldırıya maruz kalması ile sonuçlandı. Kendi tebaası ve askerlerinin isyanını ücretli olarak hizmetine aldığı Gayri Müslim askerler sayesinde 1240 yılındaki Malya Savaşı’nda kanlı bir şekilde bastırabilen Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, Babaîlerin Konya’ya yönelmesi üzerine, çareyi Antalya’da bulunan Hıristiyan dayılarının yanına kaçmakta buldu. İsyanın etkisi ancak Moğol istilasının başlaması ile ortaya çıktı.
Babaî isyanının bastırılmasından sonra Erzurum sınırında tedbir almak yerine babası Alâeddîn I. Keykubâd’ın ele geçiremediği Amid (Diyarbakır) şehrini ilhak ederek gücünü göstermeye çalışan Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, 1241 yılında hedefine ulaştı ve bu şehri topraklarına kattı. Bu esnada Türkmenlere karşı daha sert davranmaya devam eden sultan özellikle ordusundaki Hıristiyan, Frank ve Gürcü askerlerine çok güvenmekteydi. Diyarbakır şehrinin ilhakından sonra Ahlat ile Diyarbakır arasında kalan ve Diyâr-ı Bekr Bölgesi’nin merkezi olan Meyyâfârıkîn (Silvan) şehrini Eyyûbîlerden Melik Muzaffer’den ele geçirmek için hazırlıklar yaparken 1242 yılının ilk günlerinde Baycu Noyan komutasındaki Moğol askerlerinin Erzurum’u kuşatma altına aldıkları haberi Selçuklu merkezinde deprem etkisi yaptı.
Moğolların Azerbaycan valisi Cormagun Noyan’ın Mugan’daki karargahında felç hastalığına düçar olması üzerine Azerbaycan’a gelen Baycu Noyan, Cormagun Noyan’ın emri ile 1241-1242 kış mevsiminde askeri olarak nispeten boşaltılan ve saldırılara maruz bırakılan Erzurum şehrini kuşatma altına alınmıştı. Kuvvetle muhtemel hem kendi istihbaratları hem de Gürcülerin Babaî İsyanı ve Diyâr-ı Bekr harekâtı nedeniyle askeri olarak zayıflayan Erzurum hakkında verdikleri bilgi ile Erzurum’a saldıran Moğolların bu kuşatmayı kış aylarında başlatmaları manidardır. 1239 yılında Kars ve Ani’yi ele geçiren Moğollar, Gürcü Krallığı’nı da hakimiyet altına aldıktan sonra 1242 yılında sübaşılığını Sinâneddîn Yâkût’un, şahTEMMUZ 2022 9 neliğini ise Şerefeddîn Duvinî’nin yaptığı İpek Yolu’nun en önemli merkezlerinden biri olan Erzurum’u takriben 3 tümenlik (30.000) bir asker ile kuşatma altına aldılar.
Moğol istilasına karşı Sultan Alâeddîn I. Keykubâd tarafından oluşturulan Anadolu savunma hattının karargâhı olan Erzurum ayrıca Türkiye Selçuklu Devleti’nin de en önemli şehirlerinden biri idi. Sahip olduğu coğrafi konum itibariyle Anadolu’nun kapısı hükmünde olan bu şehir ticaret yolları üzerinde olması ve korunaklığı nedeniyle tacirlerin de uğrak yeri durumundaydı. Sultanın asıl dikkatini Meyyâfârıkîn (Silvan) şehrine vermesi yani bu şehri ele geçirmek için Erzurum-Erciş arasındaki savunma hattını tahkim etmemesi gibi sebeplerden dolayı Erzurum Moğollar karşısında yalnız bırakılmıştı. Beraberindeki Gürcü ve Ermeni askerleri ile birlikte Erzurum surları önüne gelen Baycu Noyan hemen mancınık ve arradeler kurdurarak şehri şiddetli bir kuşatma altına aldı. Şehrin savunmasını Sübaşı Sinâneddîn Yâkût ve Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev döneminde devlet hizmetine alınan Hıristiyan Frank askerlerinin komutanı olan İstankus yönetmekteydi. Kış şartlarının ağırlaşması üzerine teslim teklifi reddedilen Baycu Noyan kuşatmayı iyice şiddetlendirdi. Bazı kaynaklara göre 12 mancınık ile dövülen Erzurum surlarının bir kısmın yıkılması ile, bazılarına göre ise şehrin sübaşısı Sinâneddîn Yâkût’un şiddetlenen Moğol kuşatmasına merkezden yardım gönderilmemesi üzerine şehri teslim ettiği kaydedilmektedir. Ancak Türkiye Selçuklu tarihçisi İbn Bîbî er-Rûgâdî’nin verdiği bilgiye göre Erzurum şahnesi Şerefeddîn Duvinî’nin aralarında anlaşmazlık bulunan ve kin beslediği şehrin sübaşısı Sinâneddîn Yâkût’tan intikam almak için hayatının bağışlanması şartıyla kuşatma ümitleri kırılan ve Mugan’a dönmek isteyen Moğolları şehre gizlice alması ile Erzurum Moğollar tarafından işgal edilmiştir.
Kendisi ve yakınlarının başına halel gelmemesi konusunda Baycu Noyan’dan emânnâme alan Şerefeddîn Duvinî, müdafaasından sorumlu olduğu burçlara Moğol askerlerini çıkararak şehrin demir kapılarının Moğol askerlerine açılmasına sebep oldu. Kapıların açılması üzerine Moğol, Gürcü ve Ermeni askerlerin şehre dolması üzerine bu durumdan haberdar olan Sübaşı Sinâneddîn Yâkût ve İstankus’un idare ettikleri askerler ile Moğol ordusu arasında çetin bir muharebe başladı. Çok fazla askerin hayatını kaybettiği bu şehir muharebesinde Baycu Noyan tarafından idare edilen Moğol ordusu başarıya ulaşarak şehri ele geçirdi. Sübaşı Sinâneddîn Yâkût, oğlu ve diğer Selçuklu emirleri elleri ve ayakları bağlı oldukları halde Baycu Noyan’ın huzuruna getirildiler. Hayatlarını kaybeden Moğol askerlerine karşılık canları alınan Sübaşı Sinâneddîn Yâkût ve oğlu ile birlikte şehirdeki birçok insan hayatını kaybetti. Moğol savaş geleneklerinde mevcut olduğu üzere şehirdeki bütün insanlar dışarı çıkardıktan sonra surları yıkılan ve yakılan Erzurum, Türk hâkimiyetine girdikten sonra ilk defa tahrip ve yağmaya maruz aldı. Zira hem Sultan Rükneddîn II. Süleymânşâh hem de Sultan Alâeddîn I. Keykubâd Erzurum’u barış yolu ile ilhak edip şehri yağmalamamışlardı. Şimdi ise Moğollar adetleri olduğu üzere Anadolu savunmasının merkezi olan bu şehri bir daha savunma tedbirleri alınamayacak hale getirmek için yağma ve tahrip ettiler.
Kılıç zoru ile ele geçirdikleri şehirleri yağmalayan ve bir daha kendilerine karşı direnemeyecek hale getirme gelenekleri olan Moğollar, şehre hâkim olduktan sonra kuşatma esnasında ölen insanların haricindeki bütün kişileri şehrin dışına çıkardılar, kullanabilecekleri köle, sanatkâr ve zanaatkârlar dışındaki bütün insanları katlettikten sonra ele geçirdikleri esir ve ganimetler ile birlikte Mugan’a hareket ettiler. Moğollar ayrıca şehrin kuşatması ve düşmesinden sonra Erzurum’a 3 fersah mesafede bulunan Ilıca’daki kaplıcalarda yıkanmakta olan yaklaşık 2.000 kadını esir ederek Baycu Nâyan’ın huzuruna getirdiler. Orduda kullanılmak üzere getirilen bu kadınların da öldürülmesini isteyen Baycu Noyan, böylece şehrin etrafındaki yerleşim yerlerinde dahi yaşayan insan bırakmadan Erzurum’a yardım için Erzincan’a gelmiş olan Selçuklu ordusu yaklaşmadan elde ettikleri ganimetler ile birlikte Moğol ordusunun Mugan’a gitmesi için tedbir aldı. Erzurum’un düşmesi Selçuklu merkezinde adata bir deprem etkisi oluşturdu. Meyyâfârıkîn (Silvan) kuşatmasından vazgeçen Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüsrev, Amid (Diyarbakır) ile Ahlat’ı Moğollar karşısında destek vermesi ümidiyle Meyyâfârıkîn Eyyûbî hâkimi Melik 10 GELİŞİM ERZURUM Muzaffer’e verme vaadinde bulundu. Moğollar karşısında büyük bir ordu oluşturmak için birçok konuda taviz veren Sultan Gıyâseddîn II. Keyhüs - rev’in bütün doğu siyaseti alt üst olmuş oldu. Erzurum’un düşmesi Moğolların Anado - lu’yu istila etmelerine ve 1243 yılında Kösedağ bozgunundan sonra ise Anadolu’nun 1343 yılındaki Karanbük Savaşı’na kadar Moğol hakimiyetinde kalmasına neden oldu. Anado - lu savunmasının merkezinde yer alan Erzurum’un Moğollar tarafından tahrip edilmesi ile Anadolu istilasının da önünü açmış oldu.

İsimsiz